EL-VEKİL

EL-VEKİL

“Güvenilen, dayanılan” anlamlarına gelen ‘El-Vekil’ ismi cemili Kur’anı kerimde 13 defa geçmekte.

Yaratılmışların en değerlisi olan insanoğlu sahip olduğu bütün teknolojik imkanlara rağmen çaresiz kaldığında dayanak arıyor.

İşler tıkırında giderken her şeyi kendinden bilir. Ayna karşısında kendine hayran kalır. Aklı, becerisi, bileği, çalışması kendini o hale getirdiğine inanır. Ama bir kasırgayla evinin uçmaya başladığını, depremle iş yerinin göçmeye başladığını, teknoloji üretim merkezlerinin bile yıkılıp yok olduğunu gördüğünde, yıkıma, yangına, fırtınaya, selíe, kıtlığa karşı dayanamadığında zorunlu olarak “Allaaaaaah!” diye feryat etmeye başlıyor.

Amerika’yı kasırga kasıp kavururken hükümet, valilikler, özel ve kamu kuruluşları bütün şehirlerin meydanlarına ışıklı levhalarla “Allah’a dua edin” diye yazılar yazdılar. Rabbimiz bu tür davranışların psikolojisini de bize haber verir.

Bu tür insanların denizde dalgaya tutulduklarında Allah’a yalvardıklarını, kurtulunca eski isyan, taşkınlık ve şirke geri döndüklerini haber verir. (Yunus 22, Ankebut 65, Lokman 32)

“el-Vekil”e iman eden müíminler ise en kolay gördükleri işte dahi kul olarak üzerlerine düşen görevi yaparlarken yine de Allah’a tevekkülü elden bırakmazlar.

Ana rahminde iken bizi gıdasız bırakmayan, doğunca anneden iki çeşme gibi sütümüzü akıtan, büyüyünce kara toprağı yiyeceğe dönüştüren el-Vekil’e tevekkülümüz aralıksız devam etmeli. Ondan başkasına da işlerimizi havale etmemeli.

“Benden başkasını vekil edinmeyin” (İsra 2) ayetiyle bizi uyarmakta. Ancak milletvekili seçmek veya bazı işlerimizin takibi için vekil tayin etmek Allah’dan başka vekil edinmek anlamına gelmez.

Çünkü onlarda bizim gibi insanlar. Onlarında yapamayacakları, bilemeyecekleri var. Bizim dayandığımız, güvendiğimiz Allah ise her şeyi bilen ve her şeye gücü yetendir.

Nemrut’un adamları İbrahim (a.s.)’ı ateşe attıklarında İbrahim (s.a.v.)’in Allah’tan başka dayanacak ve güvenecek kimsesi yoktu. “Allah bana yeter. O ne güzel vekil” diyordu. Ve Rabbi onun ateşini gülistana çevirdi. (Bak: Enbiya 69)

Bugün Çeçenistan da Rus nemrutlarının batılı firavunlardan aldıkları dolar desteğiyle altı cihetten Müslümanların üzerine alevler yağdırırken Çeçen Müslümanların bir tek dayanağı var. O da Allah (c.c.)

Asırlardır İslam milletine diş bileyen, onları bölüp parçalamak dileyen, tek dişi kalmış aç kurtlar gibi üzerinize saldıran batının Hıristiyan ittifakına karşı kurtuluş savaşını verenlerin başında gelen Akifimiz:

“Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz.

Bu yol ki Hak yoludur. Dönme bilmeyiz, yürürüz” meydan okur.

El-Vekil’e tevekkül ederken bizler insan olarak görevimizi yapacağız. Tarlayı süreceğiz. Tohum atacağız. Sulaması, gübresi, ilaçlaması, bilimsel yollarla yapıldıktan sonra Allah’a havale edeceğiz.

Toprağı saksıda gören, aydın geçinen biri “Bu işlemleri yaptıktan sonra niye Allah’a tevekkül edeyim?” diyebilir. Ama işi çiftçilik olan hiçbir insan bunu söylemez.

Çünkü o bilir ki Allah dilemezse o ekin toprakta çürür. Yağmurlar yağmaz. Yeraltı suları çekilir, veya çok yağmur yağdırır, çürütür. Veya dolu yağdırır yerle bir ediverir.

Sonra bizim tevekkülümüz bizim ibadetimizdir.

El-Vekil’e iman eden bir Müslüman da birilerine vekil olduğunda kendisine vekalet verene ihanet etmez. Onun beklentilerini boşa çıkarmaz. Aldığı vekillik görevini hakkıyla yerine getirmeye çalışır.