HAC BÖLÜMLERİ

HAC BÖLÜMLERİ
HAC BÖLÜMLERİ

 

HAC BÖLÜMLERİ  

MEKKE’NIN KUTSALLIĞI

Ebû Şüreyh el Adevî (r.a.)’den rivâyete göre: Ebû Şüreyh, Amr b. Saîd’e: -Mekke’ye ordu gönderirken- Ey komutan bana izin ver de sana Rasûlullah (s.a.v.)’in Mekke fethinin ertesi günü söylediği bir sözü anlatayım. Bu sözü benim kulaklarım işitmiş kalbim (aklım) kavramış gözlerim de görmüştür. Rasûlullah (s.a.v.) bu konuşmasına Allah’a hamd ve sena ile başlamış ve şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Mekke’yi insanlar değil Allah haram kılmıştır. Dolayısıyla Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kimsenin orada kan dökmesi ve oradan bir ağaç kesmesi helal değildir. Rasûlullah (s.a.v.)’in Mekke’de yaptığı savaşından yola çıkarak kendisi için savaşmaya ruhsat görürse ona: Allah bu konuda Rasûlüne izin verdi ama sana izin vermedi deyin! Bana da gündüzün bir anında bu izin verilmişti. Mekke’nin dünkü haramlığı bugün de aynen devam etmektedir. Bu durumu burada bulunan ve duyanlar bulunmayanlara duyursun.”

Ebû Şüreyh’e bunu söyleyince Amr sana ne dedi denildi. Amr b. Saîd ise: Ey Ebû Şureyh! Bunu senden daha iyi bilirim muhakkak ki bu haram bölgesi Âsi’yi barındırmaz, kan yüzünden kaçıp geleni ve bozguncuyu barındırmaz cevabını verdi. (Buhârî, İlim: 38; Müslim, Hac: 82)

ž Tirmîzî: Hadiste geçen “Bi harbetin” kelimesi “Bi hızyetin” yani utanç duyulacak bir durumla kaçıp geleni de barındırmaz şeklinde de rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ebû Şüreyh hadisi hasen sahihtir. Ebû Şüreyh el Huzaî’nin ismi Huveylid b. Amr el Adevî el Ka’bî’dir. Hadiste geçen “Vela Fârran bi harbetin” sözünün manası cinayet demektir. Yani bir kimse bir cinayet işler elini kana bulaştırdıktan sonra gelir hareme sığınırsa haremde bu kişi barındırılmaz ona cezası uygulanır.

HAC VE UMRENIN SEVÂBI

Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hac ve Umreyi beraber yapınız çünkü Hac ve Umre günahları ve fakirliği giderir. Tıpkı demir, altın ve gümüşün kir ve pasını körüğün giderdiği gibi kabul edilmiş haccın sevâbı ise ancak Cennettir.” (Nesâî, Menasik: 6)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ömer, Âmir b. Rabia, Ebû Hüreyre, Abdullah b. Hubşî, Ümmü Seleme ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Mes’ûd hadisi hasen sahih garibtir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu: “Her kim hacceder ve bu yaptığı hac süresince her türlü kötü sözden ve Allah’ın çizdiği dosdoğru yolundan dışarı çıkmak gibi bir suç işlemezse geçmiş günahları affedilir.” (Buhârî, Hac: 4; Müslim, Hac: 79)

ž Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir.

Ebû Hazim, Küfeli olup kendisine “Eşcai” de denilir. İsmi Selman olup Eşca kabilesine mensup olan Azze isimli birinin azâd edilmiş kölesidir.

HAC YAPMAYANLAR HAKKINDA SERT HÜKÜM

Ali (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Mekke’ye gidebilecek kadar binit ve azık imkanı olup ta haccetmeyen kimsenin Yahudi veya Hıristiyan olarak ölmesinin ne önemi vardır. Çünkü Allah Kitabında Âl-i imrân sûresi 97. ayette “… Ka’be’yi haccetmek gücü yeten tüm Müslümanların yerine getirmek zorunda oldukları bir görevdir. Kim bu vazifeyi inkar edip yapmazsa bilsin ki: Allah tüm alemlerden bağımsız olup her bakımdan kendi kendine yeterlidir” böyle buyurmaktadır. (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Tirmîzî: Bu hadis garib olup sadece bu şekliyle biliyoruz. Senedinde söz edilmiştir. Hilâl b. Abdullah meçhul bir kimsedir, Hâris’inde hadiste zayıflığı söylenir.

HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTI NEDIR?

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir adam Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek; Ey Allah’ın Rasûlü! “Haccı farz kılan şey nedir?” Diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) de: “Azık ve binit imkanının bulunmasıdır cevabını verdi.” (İbn Mâce, Menasik: 6; Buhari, Hac: 1)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasendir. İlim adamları, uygulamalarını bu hadise göre yapmakta olup “Yiyeceği ve biniti olan kimseye hac farzdır” derler. İbrahim b. Yezîd el Havzî el Mekkî’dir. Bazı ilim adamları hafızası yönünden bu şahıs hakkında söz etmişlerdir.

KAÇ SEFER HAC YAPMAK FARZDIR?

Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Âl-i imrân 97. ayeti nazil olunca, kimileri şöyle dediler: “Ey Allah’ın Rasûlü her sene mi? Rasûlullah (s.a.v.) sustu onlar yine sordular her sene mi?” Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Hayır” dediler. “Evet deseydim her sene farz olacaktı.” Bunun üzerine Allah, Maide sûresi 101. ayetini indirdi. “Ey iman edenler açıklandığı zaman size zorluk verip üzecek şeyleri sormayın…” (İbn Mâce, Menasik: 2)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ali (r.a.)’ın hadisi hasen garibtir. Ebûl Bahterî’nin adı Saîd b. ebî Imrân’dır. Saîd b. Feyrûz’da denir.

RASÛLULLAH (S.A.V.) KAÇ SEFER HAC YAPMIŞTI?

Câbir b. Abdillah (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), üç kere hac yapmıştır. Hicretten önce iki hac, hicretten sonra umre ile beraber bir hac ki bu haccında Rasûlullah (s.a.v.) altmış üç deve getirmişti geri kalan (otuz yedi) deveyi de Ali, Yemen’den getirmişti. Ebû Cehil’in burnunda gümüş halka bulunan devesi de bunların arasında idi. Rasûlullah (s.a.v.) bunların hepsini kurban etti ve hepsinden birer parça alınıp pişirilmesini emretti de Rasûlullah (s.a.v.) onun suyundan içti.” (İbn Mâce, Menasik: 84)

ž Tirmîzî: Sûfyân’ın rivâyeti olan bu hadis garibtir. Bu hadisi sadece Zeyd b. Hubab’ın rivâyetiyle bilmekteyiz. Abdullah b. Abdurrahman’ın bu hadisi kendi yazdığı hadislerde Abdullah b. ebiz Ziyâd’tan rivâyet ettiğini gördüm. Muhammed’e bu hadis hakkında sordum; Sevrî’nin, Cafer’den, babasından, Câbir’den rivâyeti olarak tanımadı ve bu hadisi pek makbul saymadı ve şöyle dedi: Bu hadis Sevrî’den Ebû İshâk’dan ve Mücahid’den mürsel olarak rivâyet edilmiştir.

Katâde’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Enes b. Mâlik’e sordum “Rasûlullah (s.a.v.) kaç sefer haccetti?” Dedi ki: “Bir hac ve dört umre yaptı; Zilkade’de bir umre, Hudeybiye umresi, Hac ile birlikte yaptığı umre ve Huneyn ganimetini dağıttığı zaman yaptığı “Cirane” umresi.

 Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Habban b. Hilâl; Ebû Habib el Basrî’dir. O güvenilen ve hürmete layık bir insandır. Yahya b. Saîd el Kattan onun güvenilir bir kimse olduğunu söylemiştir.

PEYGAMBER (S.A.V.) KAÇ UMRE YAPMIŞTIR?

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) dört umre yaptı; Hudeybiye umresi, bir sonraki yıl kaza umresi, ciraneden yaptığı umre, son olarak ta veda haccıyla beraber yaptığı umre.” (İbn Mâce, Menasik: 50)

ž Tirmîzî: Bu konuda Enes, Abdullah b. Amr ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen garibtir. İbn Uyeyne bu hadisi Amr b. Dinar, İkrime’den, Rasûlullah (s.a.v.) dört umre yaptı diyor ve İbn Abbâs’ı zikretmiyor.

Tirmîzî: Bu hadisi aynı şekilde Saîd b. Abdurrahman el Mahzumî, Sûfyân b. Uyeyne vasıtasıyla Amr b. Dinar’dan, İkrime’den rivâyet etmiştir.

PEYGAMBER (S.A.V.) iHRAMA NEREDE GiRMiŞTi?

Câbir b. Abdillah (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.) haccetmek isteğini insanlara duyurunca hepsi toplandılar. Beyda denilen yere gelince ihrama girdi.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer, Enes ve Misver b. Mahreme’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Câbir hadisi hasen sahihtir.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, demiştir ki: “Beyda da, Rasûlullah (s.a.v.) ihrama girdi diyerek yalan söylüyorsunuz. Vallahi Rasûlullah (s.a.v.), Telbiyeye; Zülhüleyfe mescidinin yanında ağacın bulunduğu yerden itibaren başlamıştı.” (Buhârî, Hac: 34; Müslim, Hac: 23)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

PEYGAMBER (S.A.V.) TELBiYE GETiRMEYE NE ZAMAN BAŞLADI?

819- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), ihram için kılınan namazın sonrasında telbiye getirmeye başladı.” (Nesâî, Menasik: 56; Müslim, Hac: 4)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi Abdusselam b. Harb’den başkasının rivâyet ettiğini bilmiyoruz. İlim adamları bunu müstehab görmüşlerdir. Yani umre yapacak kimse ihram için kıldığı namazdan sonra telbiyeye başlamalıdır.

YALNIZCA YAPILAN HAC “HACCI IFRÂD”

Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.) umre yapmaksızın tek başına hac yapmıştır.” (Müslim, Hac: 19; Ebû Dâvûd, Menasik: 23)

ž Tirmîzî: Bu konuda Câbir ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Âişe hadisi hasen sahihtir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yapar. İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre: “Peygamber (s.a.v.) tek başına hac yapmıştır. Ebû Bekir, Ömer ve Osman da tek başına hac yapmışlardır. Bu hadisi bu şekilde bize Kuteybe, Abdullah b. Nafi’ es Saiğ, Ubeydullah b. Ömer, Nafi’ ve İbn Ömer yoluyla aktarmıştır.

Tirmîzî: Sevrî diyor ki: “Tek başına hac yapılabilir. Hac ve Umre birlikte de yapılabilir. Veya tek bir ihramla hem hac hemde umre bir arada yapılabilir, hepsi güzeldir.” Şâfii’de aynı şekilde diyor ve şunu ekliyor: “Bizce en sevimli olan yalnızca yapılan hac’dır. Sonra temettü haccı, daha sonra da kıran haccı gelir.”

 HAC VE UMREYi iKiSiNi BIR ARADA YAPMAYA NiYET ETMEK

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini işittim: “Hem umre hem hac yapmak üzere emrine boyun eğdim.” (Buhârî, Hac: 35; Müslim, Hac: 23)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ömer ve Imrân b. Husayn’dan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Enes hadisi hasen sahihtir. Bazı ilim adamları bu hadisle uygulamalarını yapmakta olup Küfeliler ve başkaları bu hadisi tercih etmişlerdir.

 

 UMRE iLE HACCIN BiR NiYET VE iHRAMLA YAPILMASI “TEMETTU HACCI”

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Ebû Bekir, Ömer ve Osman, umre ve haccı birlikte yapmışlardı. Bunu ilk yasaklayan kimse Muaviye’dir.” (Nesâî, Menasik: 50; Müslim, Hac: 23)

Muhammed b. Abdullah b. Hâris b. Nevfel (r.a.)’den rivâyete göre: Sa’d b. ebî Vakkâs ile Dahhâk b. Kays’ın Hac ile Umreyi birlikte yapma konusunu aralarında müzakere ettiklerini işitmişti. Dahhâk b. Kays diyordu ki: “Bu işi Allah’ın emrini bilmeyenler yapar.” Bunun üzerine Sa’d: “Ey kardeşimin oğlu çirkin konuştun” dedi. Dahhâk: “Ömer b. Hattâb bu işi yasaklamıştı” deyince Sa’d şöyle cevap verdi: “Hac ve Umreyi bir arada yapmayı Rasûlullah (s.a.v.)’de; Ömer’le beraber biz de yaptık.” (Nesâî, Menasik: 50; Müslim, Hac: 23)

ž Tirmîzî: Bu hadis sahihtir.

İbn Şihâb (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: Sâlim b. Abdullah, Şam halkından bir adamın Abdullah b. Ömer’e hac ve umreyi birlikte yapmayı sorduğunu İbn Şihâb’a anlatmıştı. Abdullah b. Ömer; “Bu tür hac ve umre yapmak helaldir” dedi. Şamlı adam: “Baban bu tür hac ve umre yapmayı yasaklamıştır” deyince Abdullah b. Ömer dedi ki: “Babam yasaklamış olsa bile Rasûlullah (s.a.v.) hac ve umreyi ikisini bir arada yapmıştır. Böyle bir durumda babamın emrine mi uyulur, yoksa Rasûlullah (s.a.v.)’in emrine mi? dedi. Şamlı adam: “Elbette Rasûlullah (s.a.v.)’in emrine uyulur” deyince Abdullah b. Ömer de: “Rasûlullah (s.a.v.)’in bu şekilde hac ve umreyi bir arada yaptığı bir gerçektir” dedi. (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ali, Osman, Câbir, Sa’d, Esma binti ebî Bekir ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve diğerlerinden bir kısım ilim adamları temettu haccının yapılabileceğini tercih etmişlerdir. Temettu: Hac aylarında umre yapmaya niyet etmek demektir. Bu kimse hac edinceye kadar Mekke’de kalır ve haccını da yapar kurbanını da keser kurban bulamaz ise üç gün Mekke’de yedi gün de memleketine gidince oruç tutmalıdır. Tutacağı üç gün orucun son gününün arefe günü olması müstehabtır. Zilhiccenin on gününde bu üç orucu tutamazsa Teşrik günleri denilen bayramın 2-3-4. günleri tutmalıdır. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından İbn Ömer, Âişe, Mâlik, Şâfii, Ahmed ve İshâk’da bu görüştedirler. Kimi ilim adamları da: “teşrik günleri oruç tutamaz” diyorlar ki: Küfeliler bu görüştedirler.

Tirmîzî: Hadisçiler, Temettu haccını tercih ederler. Şâfii, Ahmed ve İshâk’da bunlardandır.

 

 TELBiYE NEDiR? VE NASIL YAPILIR?

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edilmiştir, Rasûlullah (s.a.v.)’in telbiyesi şöyle idi: “Her zaman ve her yerde emir ve komuta senindir, bende bu komuta uydum. Allah’ım her an uymaktayım senin ortağın yok her zaman uymak durumundayım tüm emirlerine… Tüm eksiksiz övgüler sana tüm nimetler senin saltanat emir ve komuta da sadece sana ait olup senin hiçbir ortağın yoktur.” (Buhârî, Hac: 26; Müslim, Hac: 3)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Mes’ûd, Câbir, Âişe, İbn Abbâs ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Ömer hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bir kısım ilim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar. Sûfyân, Şâfii, Ahmed, İshâk bunlardandır.

Şâfii diyor ki: Bir kimse telbiyeden sonra Allahı büyüklemek için bir şeyler ilave ederse sakıncası inşallah yoktur. Fakat bence sadece Rasûlullah (s.a.v.)’in telbiyesini okuması yeterlidir. “telbiyeye ilave etmekte sakınca yoktur” dememiz ibn Ömer’in hem telbiyeyi aynen söylemesi hem de ilave yapması sebebiyledir.

İbn Ömer (r.a.)’den şöyle rivâyet edilmiştir. Abdullah b. Ömer telbiye getirir ve bu Rasûlullah (s.a.v.)’in telbiyesidir der şunu ilave ederdi: “Emrine uydum, emrine uydum, yardımlar senden, tüm hayırlar senin elindedir, tüm istenenler senden istenmeli, tüm yapılanlar senin için yapılmalı.” (Buhârî, Hac: 26; Müslim, Hac: 3)

ž Bu hadis hasen sahihtir.

 

 TELBiYE GETiRMEK VE KURBAN KESMENiN DEĞER VE KIYMETi

Ebû Bekir (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.)’e hangi hac daha değerlidir diye soruldu da buyurdular ki: “Bol bol telbiye getirilen ve çok kurban edilerek yapılan hactır.” (İbn Mâce, Menasik: 15)

Sehl b. Sa’d (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir Müslüman telbiye getirdiğinde yeryüzünün her bir tarafında taş ağaç toprak ne varsa hepsi onunla birlikte telbiye getirir yani o kimseye eşlik ederek şâhidlik eder.” (İbn Mâce, Menasik: 15)

ž Hasan b. Muhammed ez Zaferânî ve Abdurrahman b. Esved, Ebû Amr el Basrî dediler ki: Ubeyde b. Humeyd, Umare b. Gâziyye’den, Ebû Hazim’den, Sehl b. Sa’d’den ve Peygamber (s.a.v.)’den İsmail b. Ayyaş hadisinin benzerini bize naklettiler.

Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ebû Bekr hadisi garibtir. Bu hadisi sadece İbn ebî Füdeyk’in, Dahhâk b. Osman’dan yaptığı rivâyetiyle bilmekteyiz. Muhammed b. Münkedir, Abdurrahman b. Yerbu’dan hadis işitmemiştir. Muhammed b. Münkedir, Abdurrahman b. Yerbu’dan hadis işitmemiştir. Muhammed b. Münkedir, Abdurrahman b. Yerbu’un oğlu Said vasıtasyla Abdurrahman b. Yerbu’dan başka bir hadis rivâyet etmiştir. Ebû Nuaym et Tahhan, Dırar b. Surad bu hadisi İbn ebî Füdeyk’den, Dahhâk b. Osman’dan, Muhammed b. Münkedir’den Saîd b. Abdurrahman b. Yerbu’dan ve babasından Ebû Bekir’den rivâyet etmiş olup Dırar bu rivâyetinde yanılmıştır.

Tirmîzî: Ahmed b. Hasen’den işitim şöyle diyordu: Ahmed b. Hanbel şöyle diyor: Her kim bu hadisin senedinde Muhammed b. Münkedir, İbn Abdurrahman b. Yerbu’ ve babasından diyerek rivâyet ederse mutlaka yanılmıştır.

Muhammed’den işittim şöyle diyordu: Dırar b. Sured’in, İbn ebî Füdeyk’den rivayetini ona hatırlattığımda “o yanlıştır” dedi. Bende başkalarının da İbn ebî Füdeyk’den Dırar’ın rivâyeti gibi rivâyet ettiklerini söyledim. Dedi ki: Bunlar“hiçbir şey” değildir. Doğrusu şudur ki o hadisi ibn ebî Füdeyk’den rivâyet ettiler ve senedinde Saîd b. Abdurrahman demediler. Buhârî’nin, Dırar b. Sured’i zayıf kabul ettiğini gördüm. “Ac” Telbiyeyi yüksek sesle getirmek demektir. “Sec” ise deve kesmek demektir.

 

TELBiYEYi YÜKSEK SESLE GETiRMEK GEREKiR

829- Sâib b. Hallâd (r.a.), babasından rivâyet edip şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cebrail bana geldi ve ashabıma ihlal ve telbiyede seslerini yükseltmelerini emretmemi emir buyurdu.” (Nesâî, Menasik: 55; İbn Mâce, Menasik: 16)

ž Bu konuda Zeyd b. Hâlid, Ebû Hüreyre ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Hallâd’ın babasından rivâyet ettiği hadis hasen sahihtir. Bazıları bu hadisi Hallâd b. Sâib’den, Zeyd b. Hâlid’den rivâyet etmişlerdir ki sahih değildir. Sahih olan rivâyet Hallâd b. Sâib’in babasından yaptığı rivâyettir. Hallâd b. Sâib, Hallâd b. Süveyd el Ensarî’dir.

 

iHRAMA GiRERKEN GUSUL YAPMAK

Zeyd b. Sabit (r.a.)’in babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: “Zeyd b. Sabit, Rasûlullah (s.a.v.)’i ihrama girmek için dikişli elbiselerden soyunduğunu ve guslettiğini gördü.” (Buhârî, Hac: 38; Müslim, Hac: 13)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Bazı ilim adamları ihrama girerken gusletmeyi müstehab görmüşlerdir. Şâfii’de aynı görüştedir.

 

 MEKKE DIŞINDAN GELENLERiN iHRAMA GiRECEKLERi YERLER

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, bir adam nereden ihrama gireceğiz Ey Allah’ın Rasûlü dedi. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Medîneliler; “Zülhüleyfe” den, Şamlılar; “Cuhfe” den, Necidliler; “Karn” dan, Yemenliler; “Yelemlem” denilen yerden ihrama girerler.” (Buhârî, Hac: 11; Müslim, Hac: 2)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs, Câbir b. Abdullah, Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Ömer hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle amel ederler.

832- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, “Rasûlullah (s.a.v.), Mekke’nin doğusunda olan kimseler için “Akık-ı” mîkat yeri olarak tayin etti.” (Ebû Dâvûd, Menasik: 8; Buhârî, Hac: 11)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasendir. Muhammed b. Ali; Ebû Cafer, Muhammed b. Ali b. Husayn b. Ali b. ebî Tâlib’tir.

 

iHRAMLI KiMSENiN GiYiNEMEYECEĞi ELBiSELER

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir adam ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Ya Rasûlullah ihramda hangi çeşit elbise giymemizi emredersin? Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Gömlek, don, bornoz, sarık ve mest giymeyiniz ayakkabısı olmayan kimse mestlerinin topuktan aşağısını keserek giysin. Zaferan ve Vers’le boyanmış elbise giymeyin ihramlı kadın yüzüne peçe örtmesin eldiven de kullanmasın.” (Buhârî, Hac: 21; Ebû Dâvûd, Menasik: 31)

ž Tirmîzî: Bu hadis sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar.

 

 iHRAM iÇiN GiYECEK BULAMAYANIN BAŞKA ŞEYLER GiYMESi

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini işittim: “İhrama girecek kimse peştamal bulamaz ise don giysin ayakkabı bulamayan ise mest giysin.” (Buhârî, Hac: 21; Müslim, Hac: 1)

ž Kuteybe, Hammad b. Zeyd ve Amr’dan hadisin benzerini rivâyet etmiştir.

Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazı ilim adamları bu hadisle amel ederler, peştamal bulamayan kimsenin don giymesini, ayakkabı bulamayan kimsenin de mest giyebileceğini söylerler. Ahmed de bu görüştedir.

Bazı ilim adamları İbn Ömer hadisini kaynak alıp ayakkabı bulamayanın mest giymesi gerektiğini fakat topuklardan aşağısının kesilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Sûfyân es Sevrî, Şâfii ve Mâlik bu görüştedirler.

 

iHRAMLI KiMSE CÜBBE VE GÖMLEK GiYEBiLiR Mi?

Ya’la b. Ümeyye (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) ihramlı olan bir bedevîyi üzerinde cübbe olduğu halde gördü ve onu çıkarmasını emretti.” (Buhârî, Hac: 21; Ebû Dâvûd, Menasik: 31)

Safvân b. Ya’la (r.a.), babasından bu hadisin bir benzerini rivâyet etmiştir.

ž Tirmîzî: Aynı şekilde Katâde, Haccac b. Ertae ve pek çok kimseler Atâ’dan ve Ya’la b. Ümeyye’den bu hadisi rivâyet ettiler. Sahih olan rivâyet Amr b. Dinar’ın İbn Cüreyc’in; Atâ’dan Safvân b. Ya’la’dan ve babasından yaptıkları rivâyettir.

 

iHRAMLI KiMSENiN ÖLDÜREBiLECEĞi HAYVANLAR

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Beş hayvan zararlıdır, ihramlı kimse bunları haram bölgede öldürebilir. Bunlar fare, akrep, karga, çaylak, kuduz ve yırtıcı köpekler.” (Müslim, Hac: 9; Ebû Dâvûd, Menasik: 39)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Mes’ûd, İbn Ömer, Ebû Hüreyre, Ebû Saîd ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Âişe hadisi hasen sahihtir.

Ebû Saîd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İhramlı olan kimse yırtıcı hayvanları saldırgan kuduz köpekleri, fare, akrep, çaylak, ve kargayı öldürebilir.” (Ebû Dâvûd, Menasik: 39; İbn Mâce, Menasik: 91)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasendir. İlim adamları bu hadisle amel ederek derler ki: ihramlı kimse yırtıcı hayvanları öldürebilir. Sûfyân es Sevrî, Şâfii bu kanaattedir. Şâfii der ki: İnsanlara ve hayvanlara saldırgan her yırtıcı hayvanı ihramlı kimse öldürebilir.

 

 iHRAMLI KiMSE KAN ALDIRABiLiR Mi?

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) ihramlı olduğu halde kan aldırmıştı.” (Müslim, Hac: 11; Ebû Dâvûd, Menasik: 35)

ž Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir.

 

 iHRAMLI KiMSE EVLENEBiLiR Mi?

Nübeyh b. Vehb (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: İbn Ma’mer’in oğlunu nikahlamak istedi ve o günkü hac işleri görevlisi Ebân b. Osman’a gönderdi. Ona geldim ve şöyle dedim: “Karedeşin İbn Ma’mer oğlunu nikahlamak istiyor seninde nikahta hazır bulunmanı istiyor.” Bunun üzerine şöyle dedi: Kanaatimce o cahil bir bedeviden başkası değildir. Çünkü ihramlı kişi ne evlenebilir nede evlendirilebilir. Veya buna yakın bir söz söyledi. Sonra Osman’dan benzeri olarak merfu bir hadisi bize aktardı. (Ebû Dâvûd, Menasik: 38)

ž Bu konuda Ebû Rafi’ ve Meymûne’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Osman hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından bazı ilim adamları bu hadisle amel ederler. Ömer b. Hattâb, Ali b. ebî Tâlib, İbn Ömer ve bazı tabiin dönemi fakihleri bunlardır. Mâlik, Şâfii, Ahmed ve İshâk aynı görüşte olup ihramlı kimsenin evlenmesini hoş görmezler nikah yaparsa nikahı batıldır derler.

Ebû Rafi’ (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Meymûne ile ihramsız iken evlendi, ihramsız iken gerdeğe girdi ikisinin arasında dünür başı ben idim.” (Ebû Dâvûd, Menasik: 38)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahih olup; sadece Hammad b. Zeyd’in Matar el Verrak yoluyla Rabia’dan müsned olarak rivâyetiyle bilmekteyiz. Mâlik b. Enes, Rabia, Süleyman b. Yesâr yoluyla Peygamber (s.a.v.)’in Meymûne ile ihramsız iken evlendiğini bize rivâyet etmektedir. Mâlik bu hadisi mürsel olarak rivâyet ediyor. Aynı şekilde Süleyman b. Bilâl’de, Rabia’dan mürsel olarak rivâyet etmiştir.

Tirmîzî: Yezîd b. el Esam’ın, Meymûne’den rivâyetine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), ihramlı değilken benimle evlendi.”

Yezîd b. Esam; Meymûne’nin kız kardeşinin oğludur.

 

PEYGAMBER (S.A.V.) iHRAMLI iKEN KiMLE EVLENMiŞTi?

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, “Rasûlullah (s.a.v.), Meymûne ile ihramlı iken evlenmişti.” (Buhârî, Nikah: 31; Ebû Dâvûd, Menasik: 38)

ž Bu konuda Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar. Sûfyân es Sevrî ve Küfeliler bunlardandır.

Yine İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, “Rasûlullah (s.a.v.) Meymûne ile ihramlı iken evlenmişti.” (Buhârî, Nikah: 31; Ebû Dâvûd, Menasik: 38)

Amr b. Dinar (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebûş Şa’sâ’dan işittim İbn Abbâs’dan şöyle naklediyordu: “Rasûlullah (s.a.v.) ihramlı iken Meymûne ile evlendi.” (Buhârî, Nikah: 31; Ebû Dâvûd, Menasik: 38)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Ebûş Şa’sa’nın ismi Câbir b. Zeyd’tir. Rasûlullah (s.a.v.)’in, Meymûne ile evlenmesi konusunda değişik görüşler ortaya konulmuştur. Çünkü; Rasûlullah (s.a.v.), Mekke yolunda evlenmişti. Kimi ilim adamları Meymûne ile evlenmesi konusunda değişik görüşler ortaya konulmuştur çünkü, Rasûlullah (s.a.v.), Mekke yolunda evlenmiş. Kimi ilim adamları, Meymûne ile ihramdan önce evlenmiş evlenme işi ihramlı iken ortaya çıkmıştı yine ihramdan çıktıktan sonra Mekke yolu üzerindeki, “Şerif” denilen yerde gerdeğe girmişti. Yine Meymûne “Şerif” denilen yerde vefat etmiş ve aynı yere defnedilmişti.

Yezîd b. Esam (r.a.)’in, Meymûne’den rivâyetine göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Meymûne ile ihramlı değilken evlendi ve yine ihramsız iken gerdeğe girdi. Meymûne; “Serif” denilen yerde vefat etti ve onu orada zıfaf yapılan gölgeliğin altında defnettik.” (Ebû Dâvûd, Menasik: 38; Nesâî Menasik: 90)

ž Bu hadis garibtir. Bu hadisi pek çok kimse Yezîd b. Esam’dan mürsel olarak: “Rasûlullah (s.a.v.), Meymûne ile ihramda değilken evlenmişti” denilerek rivâyet edilmiştir.

 

 iHRAMLI KiMSE AV ETiNDEN YiYEBiLiR Mi?

Câbir b. Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kendiniz avcılık yapmadığınız ve sizin için avlanmadığı takdirde kara avı ihramda iken sizin için helaldir.” (Ebû Dâvûd, Menasik: 40; Nesâî, Menasik: 78)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ebû Katâde ve Talha’dan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Câbir hadisi tefsir edilip yoruma kavuşturulmuş gibidir çünkü Muttalib’in, Câbir’den hadis işittiğini bilmiyoruz. Bazı ilim adamları, uygulamalarını bu hadise göre yaparak; İhramlı kimse kendisi için avlamamış veya kendisi için bir başkası tarafından avlanmamış ise av etinden yiyebilir demektedirler.

Şâfii: Bu konuda rivâyet edilen en güzel ve hoş hadis budur diyerek, uygulamalarını bu hadise göre yaptığını ortaya koymuştur. Ahmed ve İshâk’da aynı görüştedirler.

Ebû Katâde (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Ebû Katâde, Peygamber (s.a.v.) ile beraberdi, kendisi ihramlı değildi Mekke yolunda, ihramlı birkaç arkadaşıyla birlikte geri kaldı. Tam bu arada vahşi bir eşek gördü hemen o hayvanı avlamak için atına bindi arkadaşlardan kamçısını vermelerini istedi onlar bu işe yanaşmadılar, mızrağını istedi yine uzak durdular. Bu sefer kendisi alıp yaban eşeğini sıkıştırıp avladı. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından bir kısmı onun etinden yedi bir kısmı da yemedi. Rasûlullah (s.a.v.)’e ulaşınca ona bu konuda sordular. O’da buyurdu ki: “O av eti Allah’ın size yiyecek olarak verdiği bir ikramıdır.” (Ebû Dâvûd, Menasik: 40; Nesâî, Menasik: 78)

Kuteybe’nin, Mâlik, Zeyd b. Eslem, Atâ b. Yesâr ve Ebû Katâde’den bize aktardığına göre bu hadisin bir benzerini aktarmış olup bu Zeyd b. Eslem’in rivâyetinde Rasûlullah (s.a.v.)’in “Yanınızda o avın etinden bir şey var mı?” fazlalığı vardır. (Ebû Dâvûd, Menasik: 40; Nesâî, Menasik: 78)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

 

iHRAMLI KiMSE KENDiSiNE AVLANAN AV ETiNDEN YiYEBiLiR Mi?

Sa’d b. Cessâme (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.), Ebva ve Veddan denilen yerde ona uğramıştı oda Rasûlullah (s.a.v.)’e vahşî bir eşek hediye etmişti. Rasûlullah (s.a.v.)’de onu kabul etmeyip geri çevirmişti. Onun yüzündeki hoşnutsuzluğu görünce şöyle buyurdu: “Onu sana iade etmezdik fakat biz ihramlıyız o yüzden kabul etmedik.” (Ebû Dâvûd, Menasik: 40; Nesâî, Menasik: 78)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başka dönemlerden bazı ilim adamları, uygulamalarını bu hadise göre yaparak ihramlı kimsenin av eti yemesini hoş karşılamazlar.

Şâfii diyor ki: Bu hadis bize göre, şöyle anlaşılmalıdır: Rasûlullah (s.a.v.), o avın kendisi için avlandığını zannederek hoşlanmamış ve geri çevirmiştir. Zuhrî’nin bazı arkadaşları bu hadisi Zührî’den rivâyet ettiler ve dediler ki: “Rasûlullah (s.a.v.)’e yabanî eşek hediye edilmişti” fakat bu rivâyet pek sağlam değildir.

Tirmîzî: Bu konuda Ali ve Zeyd b. Erkâm’dan da hadis rivâyet edilmiştir.

 

 iHRAMLI KiMSE DENiZ AVI YAPABiLiR Mi?

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte hac ve umre için çıkmıştık çekirge sürüsüyle karşılaştık çekirgeleri bastonlarımızla ve kamçılarımızla vurup öldürüyorduk. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Çekirgeleri yeyiniz çünkü o deniz avından sayılır.” (İbn Mâce, Sayd: 9; Ebû Dâvûd, Menasik: 41)

ž Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Bu hadisi sadece Ebûl Mühezzim’in, Ebû Hüreyre’den rivâyetiyle bilmekteyiz. Ebûl Mühezzim’in ismi Yezîd b. Sûfyân’dır. Şu’be bu kimse hakkında ileri geri konuşmuştur. İlim adamlarından bazıları ihramlı kimsenin çekirge avlayıp yemesine izin vermişlerdir. Bir kısmı da çekirge avlayıp yiyen kimsenin sadaka vermesi gereklidir derler.

 

iHRAMLI KiMSE SIRTLAN YAKALAYABiLiR Mi?

İbn ebî Ammâr (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Câbir b. Abdullah’a, sırtlan av sayılır mı? diye sordum. Evet dedi. Onu yiyebilir miyim? Dedim. Evet dedi. Bunu Rasûlullah (s.a.v.) mi böyle buyurdu dedim yine evet dedi.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Ali b. el Medînî diyor ki: Yahya b. Saîd şöyle der: Cerir b. Hazım bu hadisi rivâyet etti ve Câbir’den, Ömer’den dedi. İbn Cüreyc’in rivâyeti daha sahihtir. Ahmed ve İshâk’ta aynı görüştedir. Bazı ilim adamlarının ameli bu hadise göredir. Yani “Sırtlan yakalayan kimseye ceza gerekir” derler.

 

MEKKEYE GiRERKEN GUSÜL YAPMAK

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Mekke’ye giriş için “Fah” denilen yerde gusletmişti.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Tirmîzî: Bu rivâyet pek tercih edilmez sahih olan rivâyet Nafi’ yoluyla İbn Ömer’den gelen “O Mekke’ye giriş için yıkanırdı” rivâyetidir. Şâfii aynı görüşte olup Mekke’ye girerken gusletmeyi müstehab görür. Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem hadis konusunda zayıftır. Ahmed b. Hanbel, Ali el Medînî ve başka hadisçiler bu kimseyi hadis konusunda zayıf kabul etmişlerdir. Bu hadisi sadece merfu olarak onun rivâyetinden bilmekteyiz.

 

MEKKEYE YUKARI BÖLGEDEN GiRiP AŞAĞI BÖLGESiNDEN ÇIKMAK

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Mekke’ye girerken üst taraftan girer alt taraftan da çıkardı.” (Buhârî, Hac: 41; Müslim, Hac: 37; Ebnu Dâvûd, Menasik: 44)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Âişe hadisi hasen sahihtir.

 

 PEYGAMBER (S.A.V.)’IN MEKKEYE GÜNDÜZ GiRMESi

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Mekke’ye gündüzleyin girmişti.” (Nesâî, Menasik; 104; Buhârî, Hac: 39)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasendir.

 

KA’BE’Yi GÖRÜNCE ELLERiNi KALDIRMAMAK

Muhâcir el Mekkî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Câbir b. Abdullah’a “Ka’be görülünce kişi ellerini kaldırmalı mı?” diye soruldu da bunun üzerine şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber haccettik biz öyle bir şey yapıyor muyduk?” (Ebû Dâvûd, Menasik: 45)

ž Tirmîzî: Ka’be’yi görünce ellerin kaldırılmasını sadece Şu’be’nin, Ebû Kazaa’dan rivâyetiyle bilmekteyiz. Ebû Kazaa’nın ismi: Süveyd b. Hucr’dur.

 

 TAVAF NASIL YAPILMALIDIR?

Câbir (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Mekke’ye gelince mescide girdi önce Hacer-ül Evsedi istilam etti (yani eliyle selamladı) sonra Ka’be’yi sol yanına alarak üç sefer hızlıca yürüyerek dört seferde normal yürüyerek tavafı tamamlamış oldu sonra İbrahim makamına gelerek “İbrahimin makamını namazgah edinin” diyerek iki rekat namaz kıldı. Makamı İbrahim kendisiyle Ka’be’nin arasında idi iki rekatlık namazdan sonra Hacer-ül Esvede gelerek istilam etti (eliyle selamladı). Sonra Safa tepesine çıktı. Zannediyorum ki: “Safa ve Merve Allah’ın sembollerindendir” buyurdu. (Nesâî, Menasik: 137)

ž Bu konuda İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Câbir hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle amel ederler.

 

TAVAFIN BAŞLANGICI HACER-ÜL ESVED’DENDiR

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Hacer-ül Esved’den, Hacer-ül Esved’e kadar hızlıca yürüdü sonra da dört sefer normal yürüyüşle tavafı bitirmiş oldu.” (Nesâî, Menasik: 146)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Câbir hadisi hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar.

Şâfii diyor ki: İlk üç şaftta hızlı yürümeyi terk eden saygısızlık etmiş olur, keffâret olarak bir şey gerekmez. İlk üç şaftta hızlı yürümeyi terk etmişse geri kalanlarda hızlı yürümesi gerekmez.

Bazı ilim adamları şöyle derler: Mekkeli olanlara ve Mekke’de ihrama girenlere ilk üç şaftta hızlı yürümek gerekmez.

 

 KA’BE KÖŞELERiNDEN SADECE HACER-ÜL ESVED VE RÜKN-Ü YEMANiYi iSTiLAM ETMEK

Ebût Tufeyl (r.a.)’den rivâyete şöyle demiştir: İbn Abbâs’la beraberdik Muaviye, Ka’be’nin tüm köşelerini istilam ederek tavafını sürdürüyordu. Bunun üzerine İbn Abbâs ona şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.v.), sadece Rükni Yemani ve Hacer-ül Esved köşelerini istilam etmişti. Muaviye dedi ki: “Ka’be’nin istilam edilmeyecek hiçbir köşesi yoktur.” (Buhârî, Hac: 59; Nesâî, Menasik: 130)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve şöyle demişlerdir: “Rükn-ü Yemanî ve Hacer-ül Esved dışındaki Ka’be’nin başka köşeleri istilam edilmez.”

 

RASÛLULLAH (S.A.V.), TAVAFI YAPARKEN SAĞ OMUZU ÇIPLAKTI

Ya’la b. Ümeyye (r.a.)’ın babasından rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) üzerinde bürd denilen çizgili bir ihram olduğu halde sağ omuzu çıplak olarak tavaf yaptı.”(Ebû Dâvûd, Menasik: 49; İbn Mâce, Menasik: 30)

ž Tirmîzî: Bu hadis Sevrî’nin, İbn Cüreyc’den rivâyetidir bunu sadece onun rivâyetiyle bilmekteyiz ve bu hadis hasen sahihtir. Abdulhamid, Cübeyre b. Şeybenin oğludur, Ya’la ve babasından bildirildiğine göre o; Ya’la b. Ümeyye’dir.

 

HACER-ÜL ESVED ÖPÜLMELi Mi?

Âbis b. Rabia (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ömer b. Hattâb’ı gördüm Hacer-ül Esvedi öpüyor ve şöyle diyordu: “Ben seni öpüyorum ve sadece bir taş olduğunu da biliyorum, Rasûlullah (s.a.v.)’in seni öptüğünü görmeseydim asla öpmezdim.” (Buhârî, Hac: 60; Nesâî, Menasik: 148)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ebû Bekir ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ömer hadisi hasen sahihtir.

Zübeyr b. Arabî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir adam İbn Ömer’e, Hacer-ül Esved’in istilam edilmesini sordu o da şöyle dedi: “Ben Rasûlullah (s.a.v.)’i Hacer-ül Esved’i hem öperken hemde istilam ederken gördüm.” Adam dedi ki: “Eğer dar bir yere sıkıştırılırsam ve oraya yaklaşmam engellenirse ne dersin? İbn Ömer bu sorunlardan hoşlanmayıp kızmış olacak ki: “Sen bu soruları Yemen’de bırak! Ben, Rasûlullah (s.a.v.)’i istilam ederken ve öperken gördüm dedi.” (Buhârî, Hac: 60; İbn Mâce, Menasik: 155)

ž Tirmîzî: Hammad b. Zeyd, Zübeyr b. Arabî’den rivâyet etmiştir. Zübeyr b. Arabî, Küfeli olup bu Ebû Seleme diye künyelenir. Enes b. Mâlik, Rasûlullah (s.a.v.)’in başka sahabîlerinden hadis işitmiştir. İlim adamlarından Sûfyân es Sevrî ve başkaları kendisinden hadis rivâyet etmişlerdir.

Tirmîzî: İbn Ömer hadisi hasen sahihtir. Yine İbn Ömer’den değişik şekillerde de bu hadis bize aktarılmıştır. İlim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar ve Hacer-ül Esved’i öpmeyi müstehab görürler. İzdiham gibi sebeplerden dolayı yaklaşmak mümkün olmazsa eliyle istilam edip elini öpmesi gerekir. Hacer-ül Esved’e ulaşamadığı zaman onun hizasına geldiği zaman ona döner ve tekbir alır. Şâfii bu görüştedir.

 

SA’Y YAPMAYA SAFÂ TEPESiNDEN BAŞLAMAK GEREKiR

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.), Mekke’ye geldiğinde Ka’be’yi yedi kere tavaf etti ve Bakara sûresi 125. ayetini okudu; “… İbrahim (a.s)’in ibadet ettiği yeri sizde kendinize ibadet yeri edinin…” sonra İbrahim makamının arkasında namaz kıldı. Sonra Hacer-ül Esved’in bulunduğu köşeyi istilam ederek şöyle buyurdu: “Allah’ın başladığı yerden başlayalım.” Sa’y yapmaya safa tepesinden başladı ve bakara sûresi 158. ayetini okudu: “Allah’ın insanlığa sunduğu sembollerden biri de Safâ ile Merve’dir…” (Müslim, Hac: 19; Ebû Dâvûd, Menasik: 56)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar. Sa’y yapmaya önce safa tepesinden başlanır. Sa’fa’dan önce Merve’den başlanırsa caiz değildir. Sa’fa’dan başlamak gerekir.

Tavaf yapıp ta sa’y yapmayan kimse hakkında alimler değişik görüşler ortaya koymuşlardır. Bir kısmı: Sa’fa ile Merve arasında sa’y yapmadan Mekke’den çıkan kimse Mekke’ye yakın iken hatırlarsa dönüp Safâ ile Merve arasında sa’y yapmalıdır. Memleketine dönünceye kadar hatırlamazsa haccı caiz olup Kurban kesmesi gerekir. Sûfyân es Sevrî, aynı görüştedir.

Kimi alimler ise şöyle derler: Safa ile Merve arasındaki Sa’yı terk eder ve ülkesine dönerse haccı geçerli değildir. Şâfii bu görüşte olup şöyle der: Safa ile Merve arasında say yapmak vaciptir, “Hac” ancak onunla geçerlidir.

 

RASÛLULLAH (S.A.V.) SAFÂ iLE MERVE ARASINDA NiÇiN KOŞMUŞTU?

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in Ka’be’de tavaf etmesi ve Safâ ile Merve arasında koşması müşriklere gövde gösterisi yapmak içindi.” (Buhârî, Hac: 80; Ebû Dâvûd, Menasik: 50)

ž Tirmîzî: Bu konuda Âişe, İbn Ömer ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. İlim adamları Safa ile Merve arasında yapılan sa’yı müstehab görürler. Kişi orada koşamaz ise normal olarak yürümesini bile caiz kabul etmişlerdir.

Kesir b. Cümhan (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: İbn Ömer’i Safa ile Merve arasında normal şekilde yürürken gördüm ve kendisine Safâ ile Merve arasında koşmuyor da yürüyor musun? Dedim. Bunun üzerine dedi ki: “Eğer koşarsam Rasûlullah (s.a.v.)’i koşarken görmüşümdür, eğer yürürsem şunu iyi bil ki Rasûlullah (s.a.v.)’i yürürken görmüşümdür ve ben yaşlı bir kimseyim.” (Ebû Dâvûd, Menasik: 55; Buhârî, Hac: 80)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Saîd b. Cübeyr’de, İbn Ömer’den buna benzer bir hadis rivâyet edilmiştir.

 

BiNiT ÜZERiNDE DE TAVAF YAPILABILIR MI?

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.) biniti üzerinde tavaf etti, Hacer-ül Esved köşesine geldiğinde elindeki deynekle istilam edercesine işaret etti.” (Buhârî, Hac: 61; Nesâî, Menasik: 140; İbn Mâce, Menasik: 34)

ž Tirmîzî: Bu konuda Câbir, Ebû-t Tufeyl ve Ümmü Seleme’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. İlim adamlarından bazıları özürsüz olarak Ka’be’yi binit üzerinde tavaf etmeyi hoş karşılamamışlardır. Şâfii’nin görüşü budur.

 

TAVAF ETMENiN DEĞERi VE KIYMETi

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her kim Ka’be’yi elli sefer tavaf ederse annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından temizlenir.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Tirmîzî: Bu konuda Enes ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi garibtir. Muhammed’e bu hadis hakkında sordum şöyle dedi: Gerçekten bu hadis İbn Abbâs’ın kendi sözü olarak rivâyet edilmiştir.

Eyyûb es Sahtiyanî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Saîd b. Cübeyr’in oğlu Abdullah’ı babasından daha üstün sayarlardı. Onun Abdulmelik b. Saîd b. Cübeyr adında bir kardeşi vardır. Aynı şekilde ondan da rivâyet etmiştir.

 

 NAFILE NAMAZ VE TAVAF HER AN YAPILABiLiR

Cübeyr b. Mut’ım (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ey Abdumenaf oğulları, gece ve gündüz hangi saatte olursa olsun bu Ka’be’yi kim tavaf ederse ve namaz kılarsa engel olmayın.” (İbn Mâce, İkame: 149)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs ve Ebû Zerr’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Cübeyr hadisi hasen sahihtir. Abdullah b. ebî Necîh bu hadisi Abdullah b. Rebah’tan aynı şekilde rivâyet etmiştir. İlim adamları ikindiden sonra ve sabah namazından sonra Mekke’de (Ka’be’de) namaz kılınması konusunda değişik görüşler ortaya koymuşlardır; Kimileri: İkindiden sonra ve sabahtan sonra namaz kılmakta ve tavaf etmekte bir sakınca yoktur derler. Şâfii, Ahmed, İshâk bunlardan olup, Peygamber (s.a.v.)’in bu hadisini delil getirmektedirler. Bir kısmı ise: İkindiden sonra tavaf ederse güneş batıncaya kadar namaz kılmaz aynı şekilde sabah namazından sonra tavaf ederse güneş doğuncaya kadar namaz kılmaz. Bunlarda Ömer’in hadisini delil olarak getirirler. Şöyle ki: Ömer sabah namazından sonra tavaf etti de namaz kılmadan Mekke’den çıktı. “Zî Tuvâ” denilen yere inince güneş doğduktan sonra namaz kıldı. Sûfyân es Sevrî ve Mâlik b. Enes bu görüştedirler.

 

TAVAF NAMAZINDA NE OKUNUR?

Câbir b. Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) iki rekatlı tavaf namazında iki ihlas sûresi olan Kâfirûn ve Kulhüvallahû ehad sûrelerini okurdu.” (Nesâî, Menasik, 164; Buhârî, Hac: 69)

Cafer b. Muhammed (r.a.)’in babasından rivâyete göre: “O iki rekatlık tavaf namazında Kâfirûn ve İhlas sûrelerini okumayı severdi.” (Nesâî, Menasik, 164; Buhârî, Hac: 69)

ž Tirmîzî: Bu rivâyet Abdulaziz b. Imrân’ın rivâyetinden daha sahihtir. Cafer b. Muhammed’in babasından rivâyeti babası yoluyla Câbir’in rivâyetinden daha sahihtir. Abdulaziz b. Imrân hadis konusunda zayıf sayılan bir kimsedir.

 

 KA’BE’YI ÇIPLAK TAVAF ETMEK YASAKLANMIŞTIR

Zeyd b. Üsey’(r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ali’ye sordum; “Hangi talimatla gönderildin diye.” Buyurdular ki: “Dört şey ile gönderildim; Cennete sadece Müslümanlar gireceklerdir, Ka’be çıplak olarak tavaf edilmeyecektir, bu yıldan sonra Hac ve Umre için Ka’be’de Müslümanlarla müşrikler bir araya gelmeyeceklerdir, Rasûlullah (s.a.v.) ile sözleşmesi olan kimsenin sözleşmesindeki süreye uyulacaktır. Sözleşme ve süresi olmayanların süresi ise dört aydır.” (Buhârî, Hac: 67)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ali hadisi hasendir.

İbn Ömer ve Nasr b. Ali (r.anhüma) dediler ki: Sûfyân b. Uyeyne, Ebû İshâk’tan naklederek bu hadisin bir benzerini bize aktarmıştır. Ebû Ömer ve Nasr b. Ali derler ki: Zeyd b. Yüsey’ derler ki: Bu hadis daha sahihtir.

ž Tirmîzî: Şu’be bu konuda vehme kapılarak bu ismi “Zeyd b. Üseyl” demektedir.

 

PEYGAMBER (S.A.V.) KA’BE’NiN iÇERiSiNE GiRMiŞ MiDiR?

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) benim yanımdan gönlü hoş ve sevinç içerisinde çıktı sonra üzüntülü bir şekilde bana döndü. Bunun üzerine üzüntüsünün sebebini sordum. Buyurdular ki: Ben Ka’be’ye girdim keşke bunu yapmasaydım ileride onlarda bunu yapmak isterler ve onlara zorluk çıkarmış olacağımdan dolayı korkarım.” (İbn Mâce, Menasik: 79; Nesâî, Menasik: 126)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

 

RASÛLULLAH (S.A.V.) KA’BE iÇERiSiNDE NAMAZ KILMIŞ MIDIR?

Bilâl (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Ka’be içerisinde namaz kıldı.” İbn Abbâs: “Namaz kılmadı fakat tekbir aldı” diyor. (Nesâî, Menasik: 131; Buhârî, Hac: 52)

ž Tirmîzî: Bu konuda Üsâme b. Zeyd, Fadl b. Abbâs, Osman b. Talha ve Şeybe b. Osman’dan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Bilâl hadisi hasen sahihtir. Pek çok ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yapmakta olup; Ka’be içerisinde namaz kılmakta bir sakınca görmezler.

Mâlik b. Enes der ki: Ka’be’nin içerisinde nafile namaz kılmakta bir sakınca yoktur, Ka’be içerisinde farz namaz kılmayı hoş karşılamam.

Şâfii der ki: Ka’be içerisinde farz namaz kılmakta bir sakınca yoktur. Çünkü abdest ve kıble konusunda farz namazla nafile namazın durumu aynıdır.

 

PEYGAMBER (S.A.V.) KA’BE’DE NEDEN DEĞiŞiKLiK YAPMADI?

Esved b. Yezîd (r.a.)’den rivâyete göre, İbn Zübeyr ona dedi ki: Müminlerin anası Âişe’nin sana anlattığı hadislerden bana biraz aktar. Esved dedi ki: Âişe, Rasûlullah (s.a.v.)’in O’na şöyle buyurduğunu nakletti: “Senin bu toplumun cahiliyye döneminden yeni çıkmış olmasalardı Ka’be’yi yıkar ve iki kapı yaptırırdım.” (Buhârî, Hac: 42; Müslim, Hac: 70)

ž Tirmîzî: İbn Zübeyr, halife olunca Ka’be’yi yıktırdı ve iki kapı yaptırdı.

Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

 

 “HICR” DENiLEN YERDE NAMAZ KILMAK KA’BE DE KILMAK GiBiDiR

Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Ka’be’ye girmeyi ve orada namaz kılmayı çok arzu ederdim. Rasûlullah (s.a.v.) elimden tutarak beni Hıcr denilen yere soktu ve şöyle buyurdu: “Ka’be’ye girmek istiyorsan Hıcr’de namaz kıl çünkü orası Ka’be’den bir parçadır. Kavmin, Ka’be’yi yaparken malzeme eksikliğinden dolayı Hıcr’ı Ka’be’den ayırdılar ve ayrı bir yer haline getirdiler.” (Buhârî, Hac: 42; Müslim, Hac: 70)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Alkame b. ebî Alkame; Alkame b. Bilâl’dir.

 

HACER-ÜL ESVEDiN DEĞERi VE KIYMETi

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hacer-ül Esved, sütten daha beyaz olarak Cennet’ten inmişti, ademoğullarının hataları onu kararttı.” (Buhârî, Hac: 50; Nesâî, Hac: 145)

ž Tirmîzî: Bu konuda Abdullah b. Amr ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir.

Abdullah b. Amr’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim şöyle diyordu: “Rükün ve makam Cennetin yakutlarından iki yakuttur ki Allah onların nurunu almıştır. Eğer onların nurunu almamış olsaydı onlar doğu ile batı arasını aydınlatırlardı.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Tirmîzî: Bu hadis Abdullah b. Amr’dan mevkuf yani kendi sözü olarak rivâyet ediliyor. Aynı konuda Enes’den de rivâyet olup garib hadistir.

 

HAC iÇiN MiNÂ’YA GiDiP ORADA GECELEMEK

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) Arafat’a çıkmazdan önce Minâ’da bize öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldırdı ve sonra Arafat’a yürüdü.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Tirmîzî: İsmail b. Müslim’in hafızası konusunda söz edilmiştir.

Yine İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Minâ’da sabahı ve öğleyi kıldı sonra Arafat’a yürüdü.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Tirmîzî: Bu konuda Abdullah b. Zübeyr ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Mıksem’in İbn Abbâs’tan rivâyetine gelince; Ali b. el Medînî, Yahya vasıtasıyla Şu’be’den naklederek şöyle diyor. Hakem Mıksem’den sadece beş hadis işitmiştir. Şu’be’den bu beş hadisi saydı bu hadis onun saydıkları arasında değildi.

 

MiNÂ, FAZLA OYALANACAK BiR YER DEĞiLDiR

Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Ey Allah’ın Rasûlü! Minâ’da seni gölgelendirecek bir şey yapalım mı? dedik. Şöyle buyurdular: “Hayır Minâ; Önce gelenin devesini çökerteceği yerdir. Yerleşim yeri değildir.” (Ebû Dâvûd, Menasik: 86; İbn Mâce, Menasik: 52)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

 

MiNÂ’DA NAMAZLARI KISALTMAK

Hârise b. Vehb (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “İnsanların güven içinde ve en kalabalık oldukları bir anda Minâ’da namazları iki rekat olarak kıldım.” (Ebû Dâvûd, Menasik: 76; Buhârî, Hac: 84)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Mes’ûd, İbn Ömer ve ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Hârise b. Vehb hadisi hasen sahihtir.

İbn Mes’ûd’un şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Peygamber (s.a.v.) zamanında Ebû Bekir döneminde Ömer döneminde ve Osman’ın halifeliğinin başlarında Minâ’da namazları onlarla beraber iki rekat olarak kıldım.

Mekkelilerin Minâ’da namazları kısaltmalarında alimler değişik görüşler ortaya koymuşlardır. Bir kısmı: “Mekkeliler için namazı kısaltmak yoktur ancak yolcu olanlar kısaltabilirler” demekte olup, İbn Cüreyc, Sûfyân es Sevrî, Yahya b. Saîd el Kattan, Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüşte olanlardandır. Diğer bir kısmı ise: “Mekkelilerin de Minâ’da namazlarını kısaltmalarında bir sakınca yoktur” derler. Evzâî, Mâlik, Sûfyân b. Uyeyne, Abdurrahman b. Mehdî’de bu görüşe sahip olanlardandır.

 

ARAFATTA BULUNMA VE DUA

Yezîd b. Şeyban (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: İbn Mirba’ el Ensarî biz Arafat’ta iken yanımıza geldi, Biz Amr’ın vakfe yerinden uzak saydığı bir yerde idik ve şöyle dedi. “Ben Rasûlullah (s.a.v.)’in size gönderdiği elçisiyim o size “İbadet yerleriniz neresi ise orada bulunun çünkü siz atanız İbrahim (a.s)’dan kalma bir miras üzerindesiniz.” (Ebû Dâvûd, Menasik: 62; Buhârî, Hac: 87)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ali, Âişe, Cübeyr b. Mut’ım ve Şerid b. Süveyd es Sekafî’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Mirba’ el Ensarî hadisi hasen sahihtir. Bu hadisi sadece İbn Uyeyne’nin Amr b. Dinar’dan, yaptığı rivâyetle bilmektyiz. İbn Mirba’nın ismi Yezîd b. Mirba’ el Ensarî’dir. Onun rivâyeti olarak tek bir hadis bilinmektedir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Kureyş ve Kureyş’in dini üzerinde olanlar ki onlar Ahmesî’ler yani Humus’lerdir. Müzdelife’de vakfe yaparlar ve biz Allah’ın evinin sakinleriyiz derlerdi. Onların dışındakiler ise Arafat’ta vakfeye dururlardı. Bunun üzerine Allah Bakara 199. ayetini indirdi: “Sonra sizler de dalga dalga ilerleyen öteki insanlarla birlikte ilerleyin…” (Buhârî, Hac: 92; Müslim, Hac: 46)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu hadisin anlamı şudur. Mekkeliler harem sınırları dışına çıkmazlardı. Arafat bölgesi ise harem bölgesi dışında sayılırdı. Bu yüzden Mekkeli olduklarını söyleyenler Müzdelife’de vakfe yaparlar ve “Biz, Allah’ın evinin sakinleriyiz” derlerdi. Mekkelilerin dışındakiler ise Arafat’ta vakfe yaparlardı. Bu yüzden Allah bu ayrıcalığı kaldırmak üzere “Hepiniz de dalga dalga ilerleyen diğer insanlarla birlikte ilerleyin…” ayetini indirmişti.

Humus ve Ahmesî’ler harem bölgesi insanları demektir.

 

ARAFAT BÖLGESiNiN TAMAMI VAKFE YERiDiR

Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Arafat’ta vakfe yaptı ve şöyle buyurdu: “Burası Arafattır, burası vakfe yapılacak yerdir. Arafat bölgesinin tamamı vakfe yeridir.” Sonra güneş batınca oradan ayrılmak için hareket etti. Üsâme b. Zeyd’i binitinin arkasına aldı. Eli ile insanlara işaret ediyordu, insanlar büyük kalabalıklar halinde sağa sola çalkalanıyorlardı, onlara bakıp; “Ey insanlar sükunetli olun” diyordu. Sonra hep birlikte denilen Müzdelife’ye gelerek iki vakit namazını bir anda birlikte kıldırdı. Sabah olunca “Kuzah” denilen yere geldi ve orada vakfe yaptı ve şöyle buyurdu: “Burası Kuzah’tır ve vakfe yapılacak yerdir Cem’in yani Müzdelife’nin tamamı vakfe yapılacak yeridir.” Sonra ilerledi Muhassir vadisine varınca devesini kamçıladı ve o bölgeden hızlıca geçti Muhassir vadisini geçince durdu. Fadl b. Abbâs’ı binitinin arkasına aldı sonra şeytan taşlama yerine gelerek taş attı. sonra kurban kesme yerine geldi ve şöyle buyurdu: “İşte burası kurban kesme yeridir. Minâ’nın tamamı kurban kesme yeridir.” Has’am kabilesinden genç bir kız fetva almak üzere Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek: “Babam yaşlı bir kimse olup kendisine Hac farz olmuştur. Onun yerine haccetmem caiz midir?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) “Babanın yerine haccet” buyurdular. Bu esnada binitinin arkasında bulunan Fadl’ın boynunu geri tarafa çeviren Rasûlullah (s.a.v.)’e Abbâs sormuştu: “Amca oğlunun boynunu niçin geri çevirdin” diye. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Fetva sormaya gelen genç delikanlı kız ve binitinin arkasında genç delikanlı erkek bunların birbirlerine bakmaları sonucunda şeytanın bir zarar verebileceğinden emin olmak için” buyurdular.

Sonra bir adam daha geldi: “Ey Allah’ın Rasûlü ben tıraş olmadan haccın tavafını yapıvermişim ne olacak” deyince; Rasûlullah (s.a.v.): “Tıraş oluver veya saçını kısaltıver zararı yoktur” buyurdular. Başka bir adam gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlü, şeytanı taşlamadan önce kurbanı kesivermişim ne olacak? Dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de: “Şeytana taş atıver zararı yoktur.” buyurdular.

Sonra Rasûlullah (s.a.v.) Ka’be’ye gelerek tavaf etti sonra zemzem kuyusuna geldi ve: “Ey Abdulmuttalib oğulları insanlar zemzem çekmek için sizi sıkıntıya sokmayacaklarını bilseydim bende bu kuyudan su çekerdim” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Menasik: 62; İbn Mâce Menasik: 55)

ž Tirmîzî: Bu konuda Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ali hadisi hasen sahihtir ve sadece bu şekliyle Abdurrahman b. Hâris b. Ayyaş’ın rivâyetiyle bilmekteyiz.

Pek çok kimse bu hadisi Sevrî’den aynı şekilde rivâyet etmişlerdir. İlim adamları bu hadisle amel ederler ve: “Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarını öğle vaktinde kılınması görüşündedirler.

Bazı ilim adamları ise: “Kişi cemaate katılmaz da kendi çadırında kılar ise aynen imamın yaptığı gibi iki namazı bir vakitte cem eder” demektedirler.

Zeyd b. Ali Ebû Tâlib’in oğlu, Ali’nin oğlu Hüseyin’in oğludur. (Allah’ın selamı hepsinin üzerinde olsun)

 

ARAFAT’TAN MÜZDELiFEYE iNiŞ

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, “Rasûlullah (s.a.v.), Muhassir vadisinde devesini hızlıca koşturdu.” Bişrin rivâyetinde şu fazlalık vardır. “Müzdelifede huzur ve sükûnetle geçti insanlara da huzur ve sükûnet içersinde olmalarını emretti.”

Ebû Nuaym’ın rivâyetinde de şu fazlalık yer alır: “Şeytan taşlamayı fiske taşı büyüklüğündeki taşlarla taşlamayı emretti ve belki de bu yıldan sonra sizi tekrar göremem” buyurdu. (İbn Mâce, Menasik: 58; Buhârî, Hac: 93)

ž Tirmîzî: Bu konuda Üsâme b. Zeyd’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Câbir hadisi hasen sahihtir.

 

alıntıdır…