Hz. Peygamber’in Veda Haccı

Hz. Peygamber’in Veda Haccı 

Hac; bir yönüyle formel bir ibadettir. Formel ibadetler, taabbüdîdir. Taabbüdî ibadetlerin bir başka deyişle ibadet-i mersûmelerin; yapılış şekilleri ancak Allah ve Peygamber’in bildirmesi ve öğretmesi ile bilinebilir. Allah ve Peygamber’in bildirdiği şekilde yapılmayan ibadetler makbul olmaz. İbadetlerin makbul olabilmesi için dört şartın birlikte bulunması gerekir:

  a) İman

“Her kim imanı (inanılması gerekenleri) inkâr ederse ameli boşa gider.” (Mâide, 5)

b) Niyet

“Ameller ancak niyetlere göre değer kazanır.” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1)

 c) İhlâs

“(Ey Peygamberim!) De ki, şüphesiz bana, dini Allah’a has kılarak O’na ibadet etmem emredildi.” (Zümer, 11)

 d) Kur’ân ve Sünnet’e uygunluk.

Peygamberimiz (s.a.s.); “Hac menasikini benden alınız.” (Tirmizî,Hac, 38; III, 216) ve “Namazı benim kıldığım gibi kılınız.” (Miras, Tecrîd, II,592) buyurmuştur. Bu itibarla Peygamberimiz (s.a.s.) nasıl ibadet etti ise mesela nasıl hac yaptı ise, Müslümanlar da öyle hac yapacaklar, nasıl namaz kıldı ise Müslümanlar da öyle namaz kılacaklardır. Aksi takdirde o ibadet makbul olmaz.

1. İlk hac
İlk haccı, Allah’ın emri ile meleklerin rehberliğinde, Hz. Âdem ile Hz. Havva
yapmıştır. (Hamidullah, Muhammed, İslâm’da Hac, Çeviri, Mehmet Akif Aydın, İTED, VIII/1-4,
1984, s. 123)
“Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk mabet, Mekke’de, âlemlere rahmet ve
hidayet kaynağı olan Kâbe’dir.” (Âl-i İmrân, 96) anlamındaki ayet buna delalet
etmektedir.

Kâbe zamanla tabiî olarak yıpranmıştır. İlk onarımı Hz. Şit Peygamber
yapmıştır. Nuh tufanından sonra Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail, Kâbe’yi yeniden
inşa etmişlerdir:
“Hani İbrahim, İsmail ile birlikte Kâbe’nin temellerini yükseltiyor, ‘Ey
Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz Sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin’
diye dua ediyorlardı.” (Bakara, 127)
Kâbe’nin yerini Hz. İbrahim’e Yüce Allah bildirmiştir:
“Hani Biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, ‘Bana hiç bir şeyi ortak koşma; evimi,
tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle’ diye
belirlemiştik.” (Hac, 26) anlamındaki ayetten, Hz. İbrahim ve oğlu
İsmail’in Kâbe’yi eski temelleri üzerine inşa ettiğini anlıyoruz.

2. Hz. İbrahim’in haccı
Tabiin bilginlerinden Süddî’nin bildirdiğine göre İbrahim (a.s.) ve oğlu İsmail
(a.s.); Kâbe’nin yapımını tamamlayınca, Yüce Allah kendilerine insanları hacca
çağırmasını emretti. İbrahim (a.s.) da bu emri yerine getirdi.
“Ey insanlar! Allah size Kâbe’yi tavaf etmeyi emrediyor” diye seslendi.
Kalbinde iman bulunan herkes bu çağrıyı duydu. (Taberî, I, 1/552)
Allah’ın bu emrine, “İnsanlar arasında haccı ilan et. Gerek yaya, gerek uzak
yollardan gelmekte olan yorgun develer üzerinde sana gelsinler.” (Hac, 27)
anlamındaki ayet de işaret etmektedir.
İnsanlar; hac menasikini nasıl yerine getireceklerdi. İşte bu noktada Hz.
İbrahim ile Hz. İsmail, Kâbe’yi yapınca yüce Allah’a hac ibadetinin nasıl
yapılacağını göstermesi / öğretmesi için şöyle dua ettiler: “(Rabbimiz!) Bize ibadet
yerlerini ve ilkelerini göster.” (Bakara, 128)
Bu dua üzerine yüce Allah, Cebrail (a.s.)’i gönderdi. Cebrail, İbrahim (a.s.)
ve oğlu İsmail (a.s.)’e hac ibadetinin nasıl yapılacağını öğretti. (Kurtubî, II, 128)

3. İslâm’ın doğuş yıllarında hac
İbrahim (a.s.)’den itibaren hac ibadeti, İslâm’da hac farz kılınıncaya kadar
devam etti. Ancak zamanla bu ibadete ilâhî vahye uygun olmayan unsurlar karıştı.
Yemen bedevîleri olan putperest Huzaalılar, Mekke’yi işgal ettiler. İsmailoğullarının
elinden alıp beş asır Kâbe’yi yönettiler. Mekke ve civarında putperestlik bu
dönemde yaygınlaştı.
Peygamberimizin 5. batından dedesi olan Kusay b. Kilâb zamanında, Kâbe’nin
yönetimi yeniden Hz. İsmail’in torunlarına geçti.
Hz. Muhammed (s.a.s.)’in peygamberlik ile görevlendirildiği yıllarda Kâbe’yi
tavaf, Arafat ve Müzdelife vakfeleri, kurban kesme, şeytan taşlama ve diğer
görevler yapılıyordu. (Özaydın, Abdülkerim, Hac, DİA, XIV, 387)
Ancak haccın yapılışında sapmalar olmuştu. Mesela;
a) Haccı bahar mevsimine denk düşürmek için, “nesîe” denilen bir yöntemle
hac ayları değiştirilirdi.
“Hac (ayları), bilinen aylardır (Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayının ilk on
günüdür)” (Bakara, 197) anlamındaki ayet ile ‘nesîe’nin yapılmaması gerektiği
bildirildi. (Nesîe ile ilgili bk.Tevbe, 27)
b) Kureyş ve müttefikleri (Humslular),Arafat’ta değil Harem bölgesinde
bulunan Nemire’de vakfe yaparlardı. Arafat’ta vakfeyi Kureyş ve müttefiki
olmayanlar (Hilleliler) yapardı.
“Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin” (Bakara, 199) anlamındaki
ayet ile bu kaldırıldı.
c) Hums ehli, kendi elbiseleri ile Hille ehli ise Hums ehlinden birinin elbisesi
ile, bulamazsa Kâbe’yi çıplak tavaf ederlerdi.
“Çirkin bir iş işledikleri vakit, ‘Biz ataları mızı bunun üzerinde bulduk,
Allah da bize bunu emretti’ derler. De ki, “Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez.
Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz.” (A’râf, 28) anlamındaki
ayet buna işaret etmektedir. Bu uygulama;
“Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin).”
(A’raf, 31) anlamındaki ayet ve Peygamberimizin; “Bu yıldan sonra (hicri 9. yıl)
hiçbir müşrik hac yapmayacak ve çıplak hiçbir kimse, Kâbe’yi tavaf etmeyecektir.”
(Buhârî, Hac, 66) anlamındaki hadisi ile yasaklandı.
d) Tavaf ederken ıslık çalıp el çırparlardı:
“Onların, Kâbe’nin yanında duaları ıslık çalıp el çırpmaktan ibarettir.” (Enfâl,
35) anlamındaki ayet buna işaret etmektedir.
e) Harem bölgesine girince gölgede oturmazlar, evlerine arka duvardan
açtıkları delikten geçip evin bahçesine girerler, bunu bir iyilik / hayır
zannederlerdi.
“Evlere arkalarından girmeniz iyi bir davranış / hayır değildir. Ama iyi
davranış, takva sahibi insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin.” (Bakara, 189)
anlamındaki ayet bu hususa işaret etmektedir.
f) Hac bitince Îsâf adlı putun yanında kurban keserler, kanından Kâbe’nin
duvarına sürerlerdi.
g) Arafat ve Mina’da ticaret yapmak yasaktı.
“(Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte
size bir günah yoktur.” (Bakara, 198) anlamındaki ayet ile bunun yasak olmadığı
bildirildi.
h) İslâm’ın doğuşu yıllarında müminler;
“câhiliyye âdetidir, putlara karşı yapılmaktadır” diye sa’y yapmazlardı.
Çünkü câhiliyye döneminde Safa ve Merve tepelerinde putlar bulunuyor ve
müşrikler de bu tepeler arasında sa’y yapıyorlardı.
“Safa ile Merve şüphesiz, Allah’ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her
kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda
bir günah yoktur.” (Bakara, 158) anlamındaki ayet ile Safa ile Merve arasında sa’y
yapmanın dinî bir görev olduğu bildirildi.
i) Hille ehli Harem sınırına yiyecek-içecek sokamazdı.

“(Ey Âdemoğulları!) … Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf
edenleri sevmez.” (A’raf, 31) anlamındaki ayet ile bu yasak kaldırıldı.

4. İslâmî haccın farz olması
Hac ibadetinin hicretin 5., 6., 7., 8., 9. ve 10. yılında farz olduğu görüşü var
ise de Buhârî, Kurtubî, Nevevî gibi bir kısım bilginler haccın hicrî 9. yılda farz
olduğu görüşünü benimsemişlerdir. (Miras, Tecrîd, VI, 9, DİB Yay.Ankara, 1993)
Hac ibadeti; “Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi Allah’ın insanlar
üzerinde bir hakkıdır.” (Âl-i İmrân, 97) anlamındaki ayet ile farz kılınmıştır.
Tabiîn âlimlerinden Katâde bin Diâme, sahabeden Enes b. Malik’e Hz.
Peygamber kaç defa hac yaptı diye sormuş o da “bir defa hac, dört defa umre
yaptı” demiştir.”(Tirmizî, Hac, 6, III, 179)
Tirmizî’nin rivayet ettiği bir hadiste (Hac, 6, III, 179) sahabeden Câbir ibni
Abdullah, “Hz.Peygamber, hicretten önce iki defa, hicretten sonra bir defa hac
yaptı”, Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste ise, (Hac, 147)
Resûlüllah, Medine’de 9 yıl hac yapmadan bekledi, hicretin 10. yılında hac
yaptı” demiştir.

5. Hz. Peygamber’in haccı
Sahabeden Câbir ibn Abdullah, bir soru üzerine Peygamberimizin veda
haccını şöyle anlatmıştır:
Resûlüllah 9 yıl Medine’de kaldı hac yapmadı. Hicretin 10. yılının Zilkade
ayında hac yapacağını Müslümanlara duyurdu. Hac yapmak isteyenler Medine’de
toplandı.
Peygamberimiz (s.a.s.), 26 Zilkade 10/22 Şubat 632 Cumartesi günü, öğle
namazını Medine’de kıldıktan sonra kızı Fâtıma, hanımları ve Müslümanlarla birlikte
Medine’den hareket etti. Yanına kurbanlık yüz deve aldı. Zülhuleyfe’ye (Âbâr-ı Ali)

geldi, ikindi namazını burada iki rekât olarak kıldı, geceyi burada geçirdi. Ertesi
günü burada umre ve hac için niyet etti, telbiye getirip ihrama girdi. Mekke’ye
kurbanlık develer götürdü. Yolculuğunu Kavsâ adlı devesi ile yaptı. Yolculuk
boyunca telbiye ve tekbir getirdi.
Sekiz günlük yolculuktan sonra 4 Zilhicce Pazar günü kuşluk vakti Mekke’ye
ulaştı. Kâbe’yi tavaf edip iki rekât namaz kıldı. Birinci rekatta Fatiha’dan sonra
“Kâfirûn” suresini, ikinci rekatta “İhlâs” suresini okudu”. Sonra Kâbe’yi istilam edip
Safa tepesine çıktı. “İnnessafa ve’l-mervete” ayetini okudu, tekbir ve tehlil getirdi.
Safa ile Merve arasında sa’y etti. Kendisi ihramdan çıkmadı. Ashabından temettu
haccı yapanların ihramdan çıkmalarını emretti. Ashaptan kimi ifrad, kimi temettu
kimi de kıran haccına niyet etmişti. (Tecrîd, VI, 76, 91, 97)
Hac süresince Mekke’nin Muhassab bölgesinin Ebtah denilen mevkiinde
kendisi için kurulan çadırda konakladı, Perşembe gününe kadar burada kaldı. 8
Zilhicce Perşembe günü (Terviye günü) Mina’ya hareket etti. Öğle, ikindi, akşam ve
yatsı namazlarını Mina’da kıldı. Geceyi de burada geçirdi.
9 Zilhicce Cuma sabahı, namazı kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar
Mina’da kaldı. Sonra Müzdelife’den geçerek Arafat’a gitti. Nemire mevkiinde
kendisi için bir çadır kurdurdu. Arefe günü zeval vaktinden sonra çadırından çıkıp
Kasvâ adlı devesine binerek Arafat vadisinin ortasındaki Urane Vadisi’ne geldi.
Burada meşhur Veda Hutbe’sini okudu. Bir ezan iki kametle öğle ile ikindi
namazlarını birlikte kıldırdı. Sonra Arafat’a gitti. Akşama kadar dua ile meşgul
oldu.
Güneş battıktan sonra Arafat’tan ayrılıp Müzdelife’ye geldi. Yatsı vaktinde,
akşam namazıyla yatsı namazını birleştirerek kıldırdı. Geceyi Müzdelife’de geçirdi.
10 Zilhicce Cumartesi (bayramın birinci günü) sabah namazını Müzdelife’de
kıldı. Sonra Cemerata gitti. Cemre-i Akabe’ye yedi adet küçük taş attı. Sonra
Mina’ya döndü.
Mina’da deve üstünde bir konuşma yaptı. Kurbanlık olarak hazırladığı yüz
deveden 63’ünü, ömrünün her yılı için bir deve hesabıyla bizzat kendisi kurban
olarak kesti. Diğer develeri de damadı Hz. Ali kesti. Kurban etinden bir parça yedi,
geri kalanını Müslümanlara dağıttı. Daha sonra tıraş olup ihramdan çıktı. Aynı gün
Kâbe’ye gidip farz tavafı yaptı ve öğle namazını Kâbe’de kıldı.
Tekrar Mina’ya döndü. Bayram günlerini Mina’da geçirdi.
Bayramın ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri (11, 12, 13 Zilhicce) cemrelere
taş atma görevini yaptı.
Bayram’ın ikinci günü Mina’da üçüncü konuşmasını yaptı.
Bayramın dördüncü günü (13 Zilhicce Pazartesi) Mina’dan Muhassab
vadisindeki Ebtah mevkiindeki çadırına geldi. Burada geceledi, ertesi günü
Mekke’ye geldi, vedâ tavafını yaptıktan sonra Medine’ye gitmek üzere hareket etti.
29 Zilhicce 10/26 Mart 632 tarihinde Medine’ye geldi. (Ebû Dâvûd, Menâsik, 57-67, II,
455-482; İbn Mâce, Menâsik, 84, II, 1022; Kâsânî, II, 143-149; Miras, Tecrîd, VI, 76-90)
Peygamberimiz (s.a.s.), kendisiyle birlikte hac yapan ve sayıları yüz bini aşan
ashabı ile vedalaştığı için bu haccı; “haccetü’l-veda”; hac menasikinin nasıl
yapılacağını ashabına öğrettiği için “haccetü’l-bela’”, “haccetü’l-İslâm” ve
“haccetü’l-kemal ve’t-temâm” diye anılır. Peygamberimiz bu hacdan 80 veya 81

gün sonra vefat etmiştir. Bu hac esnasında Arafat’ta Bakara sûresinin, İslâm’ın
tamamlandığını beyan eden 3. ayeti, bayramın birinci günü aynı surenin 281.ayeti
inmiştir. (Miras, Tecrîd, X, 390, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 11. baskı, Ankara, 1993)
Peygamber Efendimizin yaptığı haccın ifrad, kıran veya temettu olduğuna
dair rivayetler vardır. (bk. Ebû Dâvûd, Menâsik, 23-24, II,377, 391, 397; İbn Mâce, Menâsik, 11,
37, II, 988-989;Tirmizî, Hac, 10-11 III; 183, 185)
Kamil Miras, Buhârî’nin Hz. Ömer’den yaptığı bir rivayete dayanarak,
Peygamberimizin veda haccında kıran haccı yaptığını söylemektedir. (Mirâs,Tecrîd, VI,
65)
Peygamberimiz ile birlikte hac yapan sahabenin bazısı ifrad, bazısı kıran,
bazısı da temettu haccı yapmıştır. (bk. İbn Kudame, Hac, V, 251-255)
Peygamberimiz veda haccında hac ve umre için Arafat öncesinde bir tek
tavaf ve sa’y yapmış, Arafat sonrasında ise sa’y yapmamış, (Müslim, Hac, 147, 174, 182,
189)
Hz.Aişe’ye, “umre ve haccın için bir tek sa’y yeter” buyurmuştur. (Müslim,
Hac, 133)
Sahabeden Câbir ibn Abdullah, “Hz. Peygamber bir tek sa’y yaptı” demiştir.
(Müslim, Hac, 140,265)
Şafiî müçtehitler, bu rivayetlere dayanarak kıran haccı yapan kimseye umre
ve hac için bir tavaf ve bir sa’yin yeterli olduğu içtihadında bulunmuşlardır. Hanefî
müçtehitler ise Hz. Ali’nin kıran haccında iki tavaf ve iki sa’y yaptığını ve “Ben
Resûlüllah’ın kıran haccı yaptığını ve bu haccın da iki tavaf ve iki sa’y yaptığını
gördüm.”dediği (bk. İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bâri Şerhu Sahîhu’l-Buhârî, III, 494-495,
Dâru’l-Fikr, Beyrut, tarihsiz; Hindî, Kenzü’l-Ummâl, No: 12461) rivayeti esas almışlar ve kıran
haccı yapanların, umre ve hac için iki sa’y yapılması içtihadında bulunmuşlardır. (elMevsîlî,
el-İhtiyâr, I, 160)
Hadis ve fıkıh kitaplarında haccın yapılışı ile ilgili bilgiler, Peygamberimizin
hacla ilgili söz ve uygulamasına dayanmaktadır.
Hac uygulamasında mezhepler arasındaki farklılıklar, Peygamberimizden aynı
konuda aktarılan değişik rivayetlerin bulunmasından kaynaklanmaktadır.
Peygamberimiz ile birlikte hac yapan sahabeden, menâsikin tertibi ve
yapılışıyla ilgili farklı uygulamalar olmuş, durum kendisine sorulduğunda “olur,
zorluk yok” buyurmuştur. (Buhârî, Hac, 135; Müslim, Hac, 331-334; Ebû Dâvûd, Menâsik, 279, II,
501)
Mesela “Şeytan taşlamadan ziyaret tavafını yaptım”, “kurban kesmeden tıraş
oldum”, “Şeytan taşlamadan kurban kestim olur mu”? diye soran kimselere “zararı
yok, olur” cevabını vermiştir. (Buhârî, Eymân, 15, VII, 226)
Mezhepler arasındaki farklı görüşler, gerekli hâllerde müminler için bir çıkış
imkânı sağlamaktadır. Bu itibarla ihtiyaç hâlinde diğer bir müçtehidin içtihadı ile
hareket edilebilir.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı alıntıdır…