Vakıa Suresi Faziletleri ve Anlamı
Vakıa Suresi Faziletleri ve Anlamı
İbnu Mes’üd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle söyledi: “Kim her gece Vakıa suresini okursa ona fakirlik gelmez. Müsebbihat’da, (Sebbeha veya Yüsebbihu ile başlıyan surelerde) bir ayet vardır, (sevabca) bin ayete bedeldir. “
“Her kim, Vâkia sûresini her gece bir defa okumayi adet haline getirirse, ömründe fakirlik görmez.”
“Vâkia sûresi zenginlik sûresidir. Onu okuyunuz ve kadınlarınıza ve çocuklarınıza ögretiniz.”
Abdullah b. Mesûd’u, ölüm hastalığında ziyâret eden Hz. Osman (r.a): “Sana bir bağışta bulunulmasını emredeyim mi?“ dedi. Abdullah, buna ihtiyacı olmadığını söyledi. Hz. Osman; “Senden sonra kızlarına kalır“ dedi. O zaman Abdullah ona şu cevabı verdi: “Sen kızlarımdan korkma. Ben onlara Vâkia sûresini okumalarını emrettim.“ Ben, Peygamber (s.a.s)’in şöyle dediğini işitmiştim:
“Her kim her gece Vâkia sûresini okursa, ona fakirlik dokunmaz”
Vakıa Suresi Okunuşu
Bismillâhirrahmânirrahîm
izâ vekâatil vâkıatü
leyse livak’atiha kazibeh
hafıdatün râfiatün
iza rüccetil’ardu reccen
ve büssetilcibalü bessen
fekanet hebâen münbessen
ve küntüm ezvâcen selâseh
feashabül meymeneti mâ ashabül meymeneh
ve ashabül meş’emeti maashabül meş’emeh
ves sabikunes sâbikune
ülâikel mukarrebune
fiy cennatin naıym
sülletün minel’evveliyne
ve kaliylün minel’ahıriyn
alâ sürürin mevdûnetin
müttekiiyne aleyha mütekabiliyn
yetufü aleyhim vildanün muhalledûne
biekvabin ve ebâriyka ve ke’sin min maıynin
lâ yusaddaune anha ve lâ yünzifune
ve fakihetin mimma yetehayyerune
ve lahmi tayrin mimma yeştehune
ve hurün ıynün
keemsalil lü’lüilmeknun
cezâen bimâ kânu yamelûn
lâ yesmeune fiyha lağven ve la te’siymen
illâ kıylen selâmen selâma
ve ashabül yemiyni ma ashabülyemiyn
fiy sidrin mahdudin
ve talhın mendudin
ve zıllin memdudin
ve mâin meskubin
ve fâkihetin kesiyretin
lâ maktuatin ve lâ memnuatin
ve füruşin merfuah
inna enşe’nahünne inşâen
fecealnahünne ebkaren
uruben etraben
liashabilyemiyn
sülletün minel’evveliyne
ve sülletün minel’ahıriyn
ve ashabüşşimâli mâ ashabüşşimâl
fiy semumin ve hamiymin
ve zıllin min yahmumin
lâ bâridin ve lâ keriym
innehüm kânu kable zâlike mütrefiyn
ve kanu yusırrune alelhınsil azıym
ve kânu yekûlune eiza mitna ve künna türaben ve ızâmen einna lemebusune
eve abaünel’evvelun
kul innel’evveliyne vel’ahıriyne
lemecmûune ilâ miykati yevmin mâlum
sümme inneküm eyyühed dâalûnel mükezzibune
leâkilune min şeçerin min zakkûmin
femâliune minhel bütûne
feşâribune aleyhi minel hamiym
feşâribune şürbelhiym
haza nüzülühüm yevmed diyn
nahnü halaknaküm felevlâ tüsaddikun
efereeytüm ma tümnûn
eentüm tahlükunehu em nahnül hâlikun
nahnü kadderna beynekümül mevte ve ma nahnü bimesbukıyne
alâ en nübeddile emsaleküm ve nünşieküm fiy ma lâ talemun
ve lekad alimtümün neş’etel’ulâ felevlâ tezekkerûne
efereeytüm ma tahrüsûn
eentüm tezreunehu em nahnüzzariun
lev neşaü lecealnahü hutamen fezaltüm tefekkehun
inna lemuğremune
bel nahnü mahrumun
efereeytümül maelleziy teşrebun
eentüm enzeltümuhü minelmüzni em nahnül münzilun
lev neşaü cealnahü ücacen felevla teşkürune
efereeytümün narelletiy turun
eentüm enşe’tüm şecereteha em nahnülmünşiun
nahnü cealnaha tezkireten ve metâan lilmukviyn
fesebbıh bismi rabbikelazıym
felâ uksimü bimevâkın nücumi
ve innehu lekasemün lev talemune azıymün
innehu lekur’ânün kerîymün
fiy kitabin meknunin
lâ yemessuhu illel mutahherun
tenziylün min rabbil âlemiyn
efebihazel hadiysi entüm müdhinun
ve tec’âlune rizkaküm enneküm tükezzibun
felevlâ izâ beleğatil hulkume
ve entüm hıyneizin tenzurûne
ve nahnü akrebü ileyhi minküm ve lâkin lâ tubsırun
felevlâ in küntüm ğayre mediyniyne
terciuneha in küntüm sadikıyn
feemma in kane minel mukarrebiyne
ferevhun ve reyhanün ve cennetü naıym
ve emma inkane min ashabil yemiyni
feselâmün leke min ashabilyemiyn
ve emma in kane minel mükezzibiyned dalliyn
fenüzülün min hamiymin
ve tasliyetü cahıym
inne haza lehüve hakkul yakıyn
fessebbih bismi rabbikel azıym
Anlamı:
Rahman ve Rahim Olan ALLAH’ın Adıyla
Onun vuku bulmasını yalanlayan (kimse) yoktur
O vakıa (müthiş olay) vuku bulduğu zaman
O; alçaltıcıdır, yükselticidir
O zaman arz (yeryüzü) şiddetli bir sarsıntıyla sarsılmıştır.
Ve dağlar ufalanarak parçalanmıştır.
Böylece dağılıp toz zerrecikleri haline gelmiştir.
Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz.
İşte ashabı meymene [meymene sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sağından verilen cennetlikler], (ama) ne ashabı meymene!
Ve ashabı meşeme [meşeme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) solundan verilen cehennemlikler], (ama) ne ashabı meşeme!
Ve sabikunlar (hayırlarda yarışıp ileri geçenler), sabikunlar.
İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip (Allah’a yaklaştırılmış) olanlardır.
(Onlar), naim cennetlerindedirler
(Onlar), evvelkilerden bir ümmettir
Ve (onların) birazı sonrakilerdendir
Altın ile örülmüş, mücevherlerle (inci ve yakutla) süslenmiş tahtlar üzerinde
Onların üzerinde karşılıklı olarak yaslananlar onlardır (mukarrebun olanlardır)
Onların etrafında halidun olan (ölümsüz) gençler dolaşır
Akan pınarlardan doldurulmuş kâseler, ibrikler ve billur kadehler ile
Ondan (o şaraptan) başları ağrımaz ve sarhoş olmazlar
Ve arzu ettikleri meyvelerden
Ve canlarının çektiği kuş etlerinden (sunulur)
Ve harika güzel gözlü huriler (vardır)
Sanki saklanmış inci tanesi gibi
Yapmış olduklarının mükâfatı olarak
Orada boş bir söz işitmezler ve günaha girmezler.
Sadece selâm, selâm sözü söylenir.
Ashabı yemin [yemin sahipleri, amel defterleri (hayat filmleri) sağından verilenler], (ama) ne ashabı yemin!
(Ashabı yemin), dikensiz sedir ağaçları arasında.
Ve meyveleri kat kat dizili muz ağaçları (arasında).
Ve uzayan gölgeler (içinde).
Ve çağlayan sular (arasında).
Ve pekçok meyveler (arasında).
Eksilmeyen ve yasaklanmayan.
Ve yüksetilmiş döşeklerdedirler (tahtlardadırlar).
Muhakkak ki Biz, onları yeni bir inşa (yaratılış) ile inşa ettik (yarattık).
Böylece Biz, onları bakireler kıldık.
Eşlerine düşkün, aynı yaşta olarak.
Ashabı yemin [yemin sahipleri, amel defterleri (hayat filmleri) önünden ve sağından verilenler] için.
(Onlar) evvelkilerden bir ümmettir.
Ve de sonrakilerden bir ümmettir.
Ve ashabuş şimal [şeamet (kötülük), meşeme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sollarından verilenler, cehennemlikler], (ama) ne ashabuş şimal!
(Ashabuş şimal), semum (iliklere işleyen bir sıcaklık) ve hamim (kaynar su) içindedir.
Ve kara dumandan bir gölge ki.
Ne serinleticidir ne de rahatlatıcıdır.
Muhakkak ki onlar, daha önce mutrafi idiler (varlık içinde zevklerine dalmışlardı).
Ve onlar, büyük günahta ısrar ediyorlardı.
Ve şöyle diyorlardı: “Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Biz gerçekten, mutlaka beas mı edileceğiz (yeniden mi diriltileceğiz)?”
Ve evvelki (bizden önce ölen) babalarımız (atalarımız) da mı?
De ki: “Muhakkak ki evvelkiler ve sonrakiler de (diriltilecek).”
Malûm (bilinen) günün, belirlenmiş bir vaktinde mutlaka toplanılmış olacaklardır.
Sonra siz, ey gerçekten dalâlette olan yalanlayıcılar!
Siz mutlaka zakkum ağacından yiyecek olanlarsınız.
Böylece karınlarını onunla dolduracak olanlarsınız.
Sonra da onun üzerine hamimden (kaynar sudan) içecek olanlarsınız.
Öyle ki, içtikçe susayan hasta develerin içişi gibi içecek olanlarsınız.
(İşte) bu, onların dîn günündeki ziyafetleridir.
Sizi Biz, Biz yarattık. Hâlâ tasdik etmiyorsanız.
Öyleyse akıttığınız meni nedir, gördünüz mü (ne olduğunu idrak ettiniz mi)?
Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan Biz miyiz?
Sizin aranızda ölümü Biz, Biz takdir ettik. Ve Biz, önüne geçilmiş (veya geçilebilecek) olan değiliz (bu takdirimizi kimse bozamaz).
Sizin (dünya hayatındaki) emsallerinizi (bedenlerinizi), (ölümle) değiştirmemiz ve (ahiret âlemi için) sizi, bilmediğiniz bir şekilde (yeniden) yaratmamızda (Bizi geçecek yoktur).
Ve andolsun ki, ilk neş’eti (yaratılışı) bildiniz, hâlâ tezekkür (tefekkür) etmiyorsanız.
Öyleyse ektiğiniz ekin nedir (onu) gördünüz mü? (Her bitkinin tohumundan kendi türüne has yeni bir bitkinin yetişmesi için gerekli olan şifrelerin ve gelişim programının, ektiğiniz tohum içinde saklı olduğunu biliyor musunuz, idrak ediyor musunuz?)
Onu siz mi yetiştiriyorsunuz, yoksa onu yetiştiren Biz miyiz?
Eğer Biz dileseydik, elbette onu kuru ot kılardık (yapardık). O zaman siz şaşırıp kalırdınız.
Gerçekten biz ziyana uğrayanlarız.
Hayır, biz mahsulden (üründen) mahrum bırakılanlarız (derdiniz).
Ayrıca siz, o içiyor olduğunuz suyu gördünüz mü?
Onu (suyu) bulutlardan siz mi indirdiniz, yoksa indiren Biz miyiz?
Eğer dileseydik, onu acı kılardık (yapardık), öyle ise (niçin) hâlâ şükretmiyorsunuz?
Ayrıca o yaktığınız ateşi gördünüz mü?
Onun ağacını siz mi inşa ettiniz, yoksa inşa eden (halkeden) Biz miyiz?
Biz, onu (ateşi) bir ibret ve çöl yolcuları (sahrada konaklayanlar) için bir meta (ısı ve ışık kaynağı) kıldık.
Artık Rabbini “Azîm” ismi ile tesbih et.
Artık hayır! Yıldızların mevkilerine yemin ederim.
Ve muhakkak ki o, gerçekten çok büyük bir yemindir, keşke bilseniz.
Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kur’ân’dır (Kur’ân-ı Kerim’dir).
Mahfuz (korunmuş) olan bir Kitap’tadır (Levhi Mahfuz’dadır).
O’na, tahir olanlardan (maddî ve manevî arınanlardan) başkası dokunamaz.
Alemlerin Rabbi tarafından (kısım kısım, âyet âyet) indirilmiştir.
Yoksa siz, bu söze inanmayan, şüphe eden kimseler misiniz?
Ve siz, yalanlamış olmanızı kendinize rızık ediniyorsunuz. (Kur’ân’daki sözlerin âlemlerin Rabbi tarafından indirildiğinden şüphe ettiğiniz için rızkınız, nasibiniz sadece yalanlamak oluyor.)
O halde can boğaza gelmiş olsa değil mi ki (siz öylece).
Ve siz, o anda (ona öylece, bir yardım yapamayarak sadece) bakarsınız.
Ve Biz, ona sizden daha yakınız fakat siz görmezsiniz.
Öyleyse eğer siz (amellerinizin karşılığında) ceza görecek kimseler değil iseniz.
Eğer siz sadıklarsanız, onu geri çevirirsiniz.
Fakat o eğer mukarrebin olanlardan (Allah’a yakın olanlardan) ise.
O taktirde, ferahlık, huzur, güzel kokulu bitkiler ve naim cenneti vardır.
Fakat yemin sahiplerinden (ashabı yeminden yani hayat filmleri sağından verilenlerden) ise.
O zaman ashabı yeminden (hayat filmleri sağından verilenlerden) “sana selâm olsun” (denir).
Ve fakat dalâlette olan ve yalanlayanlardan ise.
O taktirde kaynar sudan bir ziyafet vardır.
Ve alevli ateşe atılma vardır.
Muhakkak ki bu (anlatılanlar), elbette o (verilen haberler), Hakk’ul yakîn’dir (yakîn olan haktır, kesin olarak gerçektir).
Artık Rabbini “Azîm” ismi ile tesbih et.