Duaların Kabul Olunduğuna Dair Alametler Hakkında

Duaların Kabul Olunduğuna Dair Alametler Hakkında 

Duaların Kabul Olunduğuna Dair Alametler Hakkında
Duaların Kabul Olunduğuna Dair Alametler Hakkında

Duamızın Kabul Olunduğuna Dair Bazı Alametler

Dua eden kimsenin elinde olmadığı halde:

1. Huşu Gelmesi

2. Kendisine ağlama hâsıl olması

3. Bir ağırlık gelmesi

4. Kendisinde aksırma meydana gelmesi

5. Terleme hali meydana gelmesi

6. Kendisinden bir titreme hali meydana gelmesi

7. Sıcak olmadığı halde ateşlenmesi

8. Soğuk olmadığı halde üşümesi

9. Yük altından kurtulmuş gibi kendisinde bir hafiflik hissetmesi

Bütün bu haller duanın duanın kabul olunduğuna dair bir alâmettir. Binaenaleyh, dua eden kimsede bu alametleden birisi zahir olursa, o kimse Allahû Teâlâ’ya çok çok şükürler etmelidir.

Resulullah (s.a.v.) buyurdu i: “Her hangi biriniz, Rabbinizden bir dileğini isteyince duasının kabul edilmesi durumunda, duasının kabul edildiğini takdir etsin ve bunun için şöyle desin:

(el-Hamdü lillahillezî bi ‘izzetihi ve celâlihi tetimmüs sâlihât)

‘Salih amellerin sağlıklı ve tam bir şekilde yerine getirilebilmesi için verdiği nimetleri sebebiyle Allah’a hamd olsun.’

Eğer bir kimsenin  duası gecikmiş ve henüz kabul edilmiş değilse, o da şöyle söylesin:

(el-Hamdü lillahi alâ külli hâl)

‘Her hâlükârda Allah’a hamd olsun.’

Büyük Dua Ansiklopedisi

M. İsmail Fındıklı

 

Duanın kabul edilmesi için şu hususlara riayet edilmesi istenmiştir:

1- DUADAN ÖNCE TÖVBE VE İSTİĞFAR EDİLMELİ

Duadan önce tövbe ve istiğfar edilmelidir. Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duası kabul edilmeye layık değildir. Hz. Peygamberin (s.a.s.) şu hadisi çok dikkat çekicidir:

“Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam ellerini semaya kaldırarak, ‘Yâ Rabbi, Yâ Rabbi’ diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?” (Müslim, Zekât, 65; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an, 3)

2- DUADAN ÖNCE ALLAH’A HAMD EDİLMELİ, PEYGAMBERE SALAVAT GETİRİLMELİ

b) Duaya Allah’a hamd, Peygambere salât-ü selam ile başlanmalı; yine salât-ü selam ve Allah’a hamd ile bitirilmelidir. Fudâle b. Ubeyd’den (r.a.) rivâyete göre o, şöyle demiştir: “Resûlullah (s.a.s.), mescidde oturmakta iken bir adam geldi, namaz kıldı, sonra şöyle dua etti: Allah’ım beni bağışla, bana acı.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.), “Ey namaz kılan, acele ettin, namaz kılıp oturduğun vakit Allah’a layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salât ve selam et, sonra da yapacağın duayı yap.”

Bundan sonra başka biri namaz kıldı. Namazdan sonra Allah’a hamd etti ve Peygambere salât ve selam getirdi. Başka bir şey yapmadı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.), o kimseye: ‘Ey namaz kılan kimse! Dua et, duan kabul edilsin.’ dedi.” (Tirmizî, Deavât, 66; Nesâî, Sehv, 48)

3- DUA İÇTEN, TEVAZU İLE YALVARARAK YAPILMALI

Dua içten, tevazu ile ve yalvararak yapılmalıdır. Bir âyette şöyle buyrulmaktadır: “Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Çünkü o, haddi aşanları sevmez.” (A’râf, 7/55)

4- ISRARLA DUA EDİLMELİ

Israrla dua edilmelidir. Bir mümin, ettiği duanın kabul edilmesi hususunda aceleci olmamalıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Sizden herhangi biriniz ‘dua ettim de kabul olunmadı’ diyerek acele etmediği sürece duası kabul olunur.” (Tirmizî, Deavât, 12)

5- UMUT VE KORKU İÇİNDE DUA EDİLMELİ

Umut ve korku içinde dua edilmelidir. Kur’an’da şöyle buyurulmaktadır:

“Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.” (Enbiyâ, 21/90)

6- DUA NE ZAMAN EDİLMELİ?

Dua ederken zaman seçimine de dikkat edilmelidir. Dua her zaman yapılabilirse de bazı vakitlerde yapılması, duanın daha çabuk kabul edilmesini sağlar.

DUANIN YERİ VE ZAMANI VAR MIDIR? 

Bu vakitlerden biri de seher vaktidir. Allah Teala, geceleri dua, ibadet ve istiğfar ile meşgul olanları Kur’an-ı Kerim’de övmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Onlar, geceleri az uyurlardı. Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.” (Zâriyât, 51/17-18)

Hz. Peygambere (s.a.s.), “Ey Allah’ın Resûlü, hangi dua daha makbuldür? diye sorulunca, ‘Gece yarısı ve farz namazlardan sonra yapılan duadır.’ cevabını vermiştir.” (Tirmizî, Deavât, 80)

Kaynak: Diyanet

Duânın Kabûlünün Şartları şöyledir:

1- Kazâya muvâfık olmak, yani sünnetullaha uygun bulunmak.

2- O kimse hakkında duânın kabûlü hayırlı olmak.

3- İstenilen şey muhal olmamak.

Duânın kabûlünün âni olmasına kullar umûmiyyetle tahammül edemiyecekleri için, istenilen şeyin bir müddet sonra verilmesi me’mûl olduğu gibi duâsı mikdarı o kimsenin üzerinden bir şerrin def’ine sebeb olmak veyahud bilmediği bir cihetten duâsının eseri hâsıl olmak ihtimâline binâen duâya kabul olunmadı nazariyle bakılmamalı ve “duâm kabul olunmuyor” denilmemelidir.

Allah Teâlâ Hazretleri icabet husûsunu, istimrara; yâni geniş zamana delâlet eden muzârî sîgasıyle beyan buyurmuştur ki, bir zamanla mukayyed değildir, demektir. Kulun hakkında hayırlı olan bir zamanda kabul eder.

Yine âyet-i celîlede:

“Rabbiniz size: «Bana duâ edin ki duânızı kabul edeyim» dedi. O kimseler ki bana kulluk etmeğe büyüklendiler; pek yakında zelil ve hakîr olarak cehenneme girerler.” (Gâfir [Mü’min] sûresi, 60)

Duâ, Cenâb-ı Hak’tan, insanların muhtaç oldukları şeyleri tazarrû ve niyaz ederek kemâl-i tevazû ile istirham edip istemeleridir. Kulların Allah’a olan ihtiyaçlarını arz eylemeleridir. Duânın kabulünün en mühim şartlarından biri de duâ esnasında Allah Zü’l-celâl Hazretlerin’den gayri hiç bir şeye güvenmeyerek teveccüh-i tâm ile ve kat’î sûretde Hak Teâla Hazretlerine yönelmektir.

DUÂDA İKİ HASLET ARANIR

Duada iki haslet aranır. Birincisi izzet-i rubûbiyyeti bilmek, ikincisi ubûdiyyetten olan zilleti idrâk edip Rabbinin himayesine ilticâ ve ihsanından müstefîd olmasını arzu eylemektir.

Ayeti kerimede yüce Allah buyurmuştur ki:

“Ey müşrîkler! Sizin âciz ma’bûdlarınız mı hayırlıdır, yoksa muztar olan kimse duâ etdiğinde onun duâsına icabet eden ve istediğini veren ve o muztar kalan kimseye isabet eden kötülüğü kaldıran ve sizi yeryüzünün halîfeleri kılan Allah Teâlâ mı hayırlıdır? Allah’la beraber bunları icad ve kullarının ihtiyacını def eden bir ma’bud var da ona mı ibadet edersiniz? Düşünceniz ne kadar az ve kısadır. Zîra Kâdir’i bırakıp âcize ibâdet edersiniz. ” (Neml 62)

Yâni, Ey müşrikler! Sizin Allah’a ortak koştuğunuz putlar mı hayırlıdır, yoksa musibetlerden bir musîbete veya fakîrlik ve hastalık gibi derd ve elemlerden muztar kalıb halâsına çâre arayan bir kimse duâ ettiği zaman duâsını kabul edib musîbeti âfiyete ve fakrini gınaya ve hastalığını sıhhate tebdîl etmekle sâhil-i selâmete çıkaran Kâdir ve Kayyum mu hayırlıdır?

Elbette kullarının ihtiyâcını def eden ve duâsını kabul edip istediğini veren Allah Teâlâ Hazretleri bunlardan hiç birine kâdir olamayanlardan hayırlıdır. Binaenaleyh ma’bûd bi’l-hakk O’dur. O’ndan gayri ibâdete lâyık yoktur. Ve Allah Teâlâ Hazretleri size yeryüzünde tasarrufa kudret verendir. Dolayısıyle Zât-i Ecell ü A’lâya ibâdetiniz lâzımdır.

Allah’la beraber başka bir ma’bûd var mı ki gayre ibâdet edersiniz ve siz her ân arkası arkasına gelen ni’metlerin kimden geldiğini düşünmeniz gayet az olduğundan Azîz ve Kavî Allah’ı bırakıp âciz ve zelîle ibâdet edersiniz.

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler, Erkam Yayınları, İstanbul, 2013

 

Kur’an bizlere ettiğimiz duanın nasıl kabul göreceğini söylüyor… 

“Bana dua edince Ben, o dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da Benim davetime icâbet etsinler ve Bana iman etsinler ki, doğru yola ulaşmış olsunlar.” (Bakara 186)

Rabbimizden bizi dosdoğru yola iletmesini istiyoruz.

Rabbimiz de bize, Kitab gönderdiğini ve hayır / şer olarak iki yolu açıkladığını bildiriyor.

İnsanların duası:

“Bizi dosdoğru yola ilet.” (Fatiha 6)

Allah’ın cevabı:

“Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren Kitap’ tır.” (Bakara 2)

“Biz ona “ iki yol – iki amaç ” gösterdik.” (Beled 10)

Rabbimizden yardım diliyoruz.

Rabbimiz de kendi dinine yardım etmemizi, sabır ve namazla yardım istememizi, ibadet etmemizi öğütlüyor.

İnsanların duası:

“Ya Rabbi! Yalnız Sana ibadet ederiz, yalnız Sen’ den yardım dileriz.” (Fatiha 5)

Allah’ın cevabı:

“Elbette ki Allah kendi dinine yardım edenlere yardım eder.” (Hac 40)

“Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin.”

(Bakara 153)

“Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım.” (Bakara 152)

Rabbimizden ayaklarımızı yolunda sabit kılmasını taleb ediyoruz.

Rabbimiz de kendi dinine yardım edersek ayaklarımızı sabit kılacağını bildiriyor.

İnsanların duası:

“Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla ; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl ; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!” (Âl – i İmran 147)

Allah’ın cevabı:

“Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.” (Muhammed 7)

Rabbimizden iyilerle beraberken canımızı alması için dua ediyoruz.

Rabbimiz de sâdıklarla birlikte olursak bu neticeyi vereceğini bildiriyor.

İnsanların duası:

“Ve bizleri sâlih kullar ile beraber öldür.” (Âl – i İmran 193)

Allah’ın cevabı:

“Ey imân edenler! Allah’ dan korkun ve sâdıklar ile beraber olun.” (Tevbe 119)

Rabbimizden kusurlarımızı örtmesini bekliyoruz.

Rabbimiz de kendisine iman etmemizi, salih amel işlememizi istiyor. Yolunda hicret edenlerin, uğrunda yurtlarından çıkarılanların, yolunda işkenceye uğrayanların, cihad edenlerin ve şehid olanların da kusurları örtülecektir. Büyük günahlardan sakınmak da kusurların örtülmesine vesiledir. Büyük günahlardan sakınmak için de namazı dosdoğru kılmamız gerektiğini Rabbimiz bildiriyor. Samimi bir tevbe ile Allah’a dönmenin ve Allah’a karşı gelmekten sakınmanın da kusurların örtülmesine birer vesile olduğunu Rabbimiz bildiriyor.

İnsanların duası:

“Artık günahlarımızı mağfiret buyur ve kusurlarımızı ört.” (Âl–i İmran 193)

Allah’ın cevabı:

“Kim, Allah’a inanır ve salih amel işlerse ; Allah onun kötülüklerini örter ve onu, altından ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları cennetlere sokar.” (Teğâbun 9)

“Benim için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, yolumda işkenceye uğrayanların, savaşanların ve bu uğurda öldürülenlerin kusurlarını örteceğim.” (Âl–i İmran 195)

“Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, diğer kusurlarınızı örter, sizi güzel bir makama koyarız.” (Nisa 31)

“Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebut 45)

“Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter.” (Tahrim 8 )

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O, size hakkı batıldan ayırd edecek bir anlayış verir ve günahlarınızı örter, sizi bağışlar.” (Enfal 29)

Rabbimizden bizi cehennem azabından korumasını istiyoruz.

Rabbimiz, bizden Kendisine ve Resulüne iman etmemizi, mallarımızla ve canlarımızla yolunda cihad etmemizi istiyor. İmanla beraber şükretmemiz gerektiğini de bizden istiyor. Rabbimiz şükretmeyi, kendisine karşı gelmekten sakınmamız olarak tarif ediyor. İman etmenin ise sadece dille “iman ettik” demek olmadığını bildiriyor Rabbimiz bize.

İnsanların duası:

“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!” (Bakara 20)

Allah’ın cevabı:

“Ey iman edenler! Sizi acı bir azabdan kurtaracak ticareti göstereyim mi ? Allah’a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz.” (Saf 10 – 11)

“Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin!” (Nisa 147)

“Öyle ise, Allah’tan sakının ki O’na şükretmiş olasınız.” (Âl–i İmran 123)

“İnsanlar, “İman ettik” demeleriyle bırakılıp da imtihan edilmeyeceklerini mi sandılar ?” (Ankebut 2)

Rabbimizden kâfirler topluluğuna karşı yardımını istiyoruz.

Rabbimiz de kâfirlerle savaşmamızı isterken, onların cezasını bizim ellerimizle vereceğini bize bildiriyor. Bunun için ise tedbir almamızı, gücümüzün yettiği kadar her çeşit kuvvet temin etmemizi yine Rabbimiz bizden istiyor.

İnsanların duası:

“Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” (Bakara 286)

Allah’ın cevabı:

“Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve onları rezil ve rüsvâ etsin, yardımıyla sizi onlara karşı muzaffer kılsın. Ve mümin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın.” (Tevbe 14)

“Ey iman edenler! Tedbirinizi alın; bölük bölük savaşa çıkın, yahut (gerektiğinde) topyekün savaşın. (Nisâ 71) “Siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve cihad için atlar hazırlayın ki, onlarla hem Allah’ın düşmanlarını, hem de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah’ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız onun sevabı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal 60)

Rabbimizden bize merhamet rahmet etmesini taleb ediyoruz.

Rabbimiz, iman etmemizi, gerektiğinde hicret etmemizi, kendi yolunda cihad etmemizi, kendisine karşı gelmekten sakınmamızı, namazı dosdoğru kılmamızı, zekatı vermemizi, âyetlerine inanmamızı, Kur’an’a uymamızı, Resulullah’a itaat etmemizi bizden istiyor.

İnsanların duası:

“Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi affet; bize merhamet et! Sen, merhametlilerin en hayırlısısın.” (Mü’minun 109)

Allah’ın cevabı:

“İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah’ın rahmetini umabilirler.” (Bakara 218)

“Rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.” (A’raf 156)

“İşte bu, bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyun ve Allah’tan korkun ki size merhamet edilsin.” (En’âm 155)

“Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber’e itaat edin ki merhamet göresiniz.” (Nur 56)

Rabbimizden kıyamet günü bizi rezil etmemesi için dua ediyoruz.

Rabbimiz de bizden Resulullah ile beraber olmamızı, Allah ve Resulüne karşı gelmememizi öğüt veriyor.

İnsanların duası:

“Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla vaad ettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil – rüsvâ etme; şüphesiz sen vaadinden caymazsın!” (Âl–i İmran 194)

Allah’ın cevabı:

“O gün, Allah; peygamberini ve onunla beraber olan müminleri utandırmayacak.” (Tahrim 8 )

“Bilmiyorlar mı ki, kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, ona muhakkak ki içinde ebedi kalınacak cehennem ateşi vardır. İşte rüsvâlığın büyüğü de budur.” (Tevbe 63)

Şeytanların şerrinden Rabbimize sığınıyoruz.

Rabbimiz de bize, şeytanın adımlarını takib etmemek gerektiğini, şeytanı düşman bellememizi ve ihlaslı olmamızı öğütlüyor.

İnsanların duası:

“De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, pusuya çekilen cin ve insan şeytanlarının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine, insanların İlâhına sığınırım!” (Nas 1 – 6)

Allah’ın cevabı:

“Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helâl ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara 168)

“İblis şöyle dedi: “Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak içlerinden ihlaslı kulların müstesnâdır. ” (Hicr 39 – 40)

Kaynak: Oğuz Bakar, Altınoluk Dergisi, 2009 – Haziran, Sayı: 280, Sayfa: 010

 

Dört yerde semanın kapıları açılır ve duaya icabet olunur: 

  1. Allah yolunda saf bağlandığı zaman.
  2. Yağmur yağarken.
  3. Namaz kılınırken.
  4. Ka’be görüldüğü zaman.
    (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 3337)

“İki vakit vardır ki, semânın kapıları açılır. Bu vakitlerde duânın reddolunduğu çok azdır. Biri namaza kalkıldığı zaman, diğeri Allah yolunda saff-ı cihâd bağlandığı zaman.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 4623)

Dört duâ vardır ki: reddolunmaz: 

  1. Dönünceye kadar hacının duası.
  2. Evine gelinceye kadar gazinin duası.
  3. İyileşinceye kadar hastanın duası.
  4. Bir de kardeşin kardeşine gıyabında ettiği dua.

Bunlardan en çabuk kabul olunan duâ kardeşin kardeşine gıyabında etdiği duadır.”
(Suyûtî, el-Câmiu’s-sağir, no: 915)

Üç kişi vardır ki Allah onların dualarını reddetmez: 

  1. İftar edinceye kadar oruçlunun duası.
  2. Mazlumun duası.
  3. Adaletli devlet reisinin duası.
    (Tirmizî, Deavât, 48; İbn Mâce, Duâ, 11)

Üç duâ vardır ki kabul olunacağında hiç şüphe yoktur: 

  1. Babanın, evladına duası.
  2. Misafirin duası.
  3. Mazlumun duası.
    (Ebû Dâvûd, Vitr 29/1536; Tirmizî, Birr 7/1905, Daavât 47; İbn-i Mâce, Duâ 11)

İki dua vardır ki, Allah ile bu iki dua arasında hicab yoktur: 

  1. Biri mazlumun duâsı.
  2. Kardeşin kardeşe gıyabında duâsı.
    (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 4207)

Üç kimse vardır ki dua ederler de icabet olunmaz: 

  1. Nikâhı altında kötü ahlâklı bir kadın bulunup da onu boşamayan erkek.
  2. Bir başkası üzerinde emanet mal bulundurup da şâhidle onu tesbît etmeyen.
  3. Malını sefih bir kimseye veren adam. Çünkü Allah Teâlâ “Mallarınızı sefih (beyinsiz) kimselere vermeyiniz” buyurmuştur.”
    (en-Nisâ, 5; Hâkim, II, 331/3181)

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler, Erkam Yayınları

 

Allah insanı yarattı ve imtihan etmek için dünyaya gönderdi. Dünya hayatı her şeyin yolunda gittiği bir yer değil. Bunun için de yaratılmadı zaten. İnişleri ve çıkışları var. Zorluk ve kolaylıkları; darlık ve genişlik zamanları. Bütün özellikleriyle çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık dönemleri.

Üstelik insan bu dünyaya gönderilip, kendi haline bırakılmış, terk edilmiş ya da unutulmuş da değil. Aksine imtihanı çok çetin. Dünya hayatı, varlık yolculuğunun en önemli duraklarından biri. Çünkü bu durak, yolculuğunun bundan sonraki kısmını belirleyecek bir imtihan yeri olarak düzenlendi. Burada insanın en mühim meselesi, hakiki imanı elde edip edememekte toplanıyor. Ancak mesele sadece bununla da bitmiyor. İman ettikten sonra, bedeniyle, malıyla, çoluk çocuğuyla, nefsiyle, her an ve karşılaştığı her durumla imtihan ediliyor. Varlıkla ve yoklukla imtihan ediliyor. Sıhhatle ve hastalıkla imtihan ediliyor. İyiyle ve kötüyle imtihan ediliyor. Bu imtihanla aynı zamanda olaylar karşısındaki itikadı, sabrı, metaneti ve Allah’ın emir ve yasakları karşısındaki tavrı da ölçülüyor.

 

İNSAN KENDİ KENDİNE YETEMİYOR!

Gücü ve iktidarı sınırlı bir varlık insan. Aciz, zayıf, çaresiz, aceleci ve ihtiyaç sahibi. Buna rağmen arzu ve hayalleri alabildiğine geniş ama yine de karşılaştığı her durumla ilgili yardıma muhtaç. Kendi kendine yetemiyor bir kere. Kendi bedenine bile söz geçirebilme imkanından yoksun. Bedenini kontrol edemediği gibi çevresinde meydana gelen olayları da kontrol edemiyor. Bunun için de her durumda yardıma ihtiyaç duyuyor. İşte bu bir başına üstesinden gelemediği durumlarla ilgili yardım çağrılarına dua diyoruz.

Dua yalvarmak, niyazda bulunmak, çağırmak, seslenmek, yardım istemek, muhtaç olmak demek. Allah insanın bu halini önemsiyor ve bu halden dolayı ona değer veriyor. ‘Bana dua edin ki, duanıza icabet edeyim’ diyor ve kullarını dua etmeye, acziyetlerinin farkına varıp kendisinden yardım istemeye teşvik ediyor. Bunun için de duayı, her vaktin ibadeti olacak ve insanın kendisiyle arasındaki yolu devamlı işler kılabileceği bir yakarış olarak belirliyor.

“BANA DUA EDİNİZ Kİ İCÂBET EDEYİM”

Diğer ibadetlerde, ibadetlerin yapılacağı belirli zamanlar var. Namazın muayyen vakitlerde kılınması, orucun Ramazan ayında tutulması gibi. Ancak genel manada dua için herhangi bir vakit tahsisi yapılmış değil. İnsan, günün her vaktinde şekil şartlarından bağımsız olarak dua edip, varlık aleminin sahibi ve her şeyi elinde bulunduran Rabbine halini arz edebilir. Bir kul için müthiş bir şeydir bu. İnsanları huzursuz eden en önemli yaklaşımlardan birinin, dikkate alınmamak, dinlenilmemek, kendini ifade edebilecek yeterli imkanı bulamamak olduğu göz önüne alınırsa, duanın insan ile Rabbi arasında ne büyük bir huzur vesilesi olduğu daha rahat anlaşılabilir. Hiçbir şeye muhtaç olmayan Yaratıcı, her şeye muhtaç kullarını dua etmeye, sadece kendisine yönelmeye ve sadece kendisinden bir şeyler istemeye teşvik ediyor. ‘Bana dua edin ki, duanıza icabet edeyim’ diyor.

DUALARIN KABUL OLUNACAĞI ZAMANLAR

Öte yandan bu müthiş rabıtanın devamı ve insanların bazı vakitlerde daha fazla yoğunlaşmalarını sağlamak için, duanın kabul olacağı zamanlardan ve duası kabul edilecek kişilerden de bahsedilir kaynaklarda. Cuma günü, duanın mutlaka kabul edileceği bir zamandan söz edilir. Babanın evladına ettiği duanın, hastanın ve misafirin dualarının kabul edileceği söylenir. Sosyal bir dizaynı da beraberinde getiren bu tarz nebevi söylemler, duanın hayatın her anına yaygınlaştırılması gereken bir durum olduğunu ortaya koyuyor. Bu bakımdan, dua bizim için büyük bir nimet. Ele geçmez bir fırsat. Çünkü biz, her zaman her şeyin istediğimiz gibi gitmediği, yakınlarını kaybedenlerin, hasta olanların, yeni iş kuranların, okula başlayanların, evlenenlerin, boşananların, çocuğu olanların, ayrılanların, kavuşanların, başarılı olanların ve başarısızların olduğu bir hayatın içindeyiz. Bir kısmına şahid oluyor, bir kısmını bizzat yaşıyoruz. Bu yüzden yaşadığımız ve karşılaştığımız her durumla ilgili bir yaklaşım geliştiriyor ve dualarla bu yaklaşımları destekliyoruz. Bunu çoğunlukla iyi niyetle yapıyoruz. Yaptığımız duaların kabul edileceği şeklinde bir itikada sahip olduğumuz için de, aceleci davranarak, isteklerimizin ayniyle gerçekleşmesini bekliyoruz. İsteklerimiz gerçekleşmeyince önce biraz duraklıyor, sonra dualarımızın neden kabul edilmediğini sorgulamaya başlıyoruz. Hani Allah ‘dua edin, duanıza icabet edeyim’, diyordu.

 

ALLAH DUALARIMIZI KABUL ETMİYOR MU?

Şimdi bir yandan ‘dua’ kavramı ihdas edilerek dua etmek teşvik edilip gündelik hayatın her anına bu kadar yaygınlaştırılırken, duanın kabul olacağı anlardan ve duası kabul olacak kişilerden bahsedilerek duanın kabul olacağı şartlar kolaylaştırılırken, ‘yaptığımız dualar kabul olmuyor’, ‘Allah dualarımızı kabul etmiyor’ diyorsak, burada önemli bir sorun var demektir.

Toplumsal hayatta sıklıkla duyduğumuz dua niyetiyle sarf edilen bazı sözlere baktığımızda aslında çok mühim bir sorunun olduğunu söyleyebiliriz. Evet oldukça önemli bir problemimiz var bu konuda. Duanın şekil ve adabı dışında önemli bir sorun bu. Bir dil problemi, bir üslup sorunu. Söylediğimizi anlamıyoruz. Anlaşılabilir şeyler söylemiyoruz. Kalbimizdeki sözler başka, kelimelere döktüklerimiz başka. Başka şeyler kastedip başka şeyler söylüyoruz. Ve bunlar daha çok, kalıplaşmış ifadeler. Ben ağzıma geleni söyleyeyim, Allah uygun olanı bilir, onu kabul eder diye düşünüyoruz. Sorgulamadan ve anlamadan kullanıyoruz bir çok ifadeyi.

İSTEKLERİMİZ HAYIRLI MI YOKSA ŞERLİ Mİ?

Örneğin, sevdiğimiz ya da bize yardımı dokunmuş birine, ‘Allah ne muradın varsa versin’ ya da‘Allah gönlünde olanı versin’ diyoruz. Böyle dua (!) ederek, aslında onun gönlüne hoş bir dokunuşta bulunduğumuzu düşünüyoruz. Maksadımız onun isteklerinin yerine gelmesi, dolayısıyla onun da bizim yaşadığımız tarzda bir mutluluğu yaşamasını dilemek. Oysa onun gönlünde neyin olduğunu ve gönlünde olanın kendi hayrına olup olmayacağı hakkında hiçbir fikrimiz yok. Belki murad ettiği şey, hiç de meşru değil. Belki gönlünde olan, hakkında hayırlı olmayacak. Birine böyle samimi bir temennide bulunmak, onun için hayr dilemek anlamına gelmeyebiliyor.

‘Allah bütün dualarını kabul etsin’ diye dua (!) etmek de aynı şekilde ilginç. Bu duayla aslında ‘Allah’ım! Ben ne istediğimi biliyorum ve bunları senden diliyorum. Sen de dileklerimi ve dualarımı kabul eyle’ demek istiyoruz. Oysa, isteklerimizin hakkımızda hayırlı olup olmayacağı noktasında hiçbir şey bilmiyoruz. Biz, sadece talep ediyor ve isteklerimizin gerçekleşmesine odaklanıyoruz. Onlar istediğimiz şekilde olsa, mutlu olacağız sanıyoruz. Ama kaçımız bütün isteklerimizin gerçekleşmesinden mutlu olabilir? Aynı şekilde gönlümüzde olanın, hakkımızda da hayırlı olacağına nasıl kâni olabiliriz ki?

UZUN ÖMÜR DİLEMEK DOĞRU MU?

Allah uzun ömürler versin. Ya da Allah sağlıklı uzun ömürler versin duası da aynı çerçevede değerlendirilebilir. Bir iyi niyet temennisi var gibi görünüyor. Ancak kelimelerin ifade ettiği mana daha başka. Uzun hayat, eğer insanın manevi tekamülüne imkan tanıyacaksa bu hayırlı bir hayattır. Ancak uzun yaşamak, sağlıklı da olsa insanın günahlarını artıracak ve ahiret hayatı için olumsuz olacaksa kendisine dua edilen kişi hakkında hayırlı olmayacak demektir ki, bu da istenmez, talep edilmez ve bu yönde dua da edilmez.

Çocuğunu kaybetmiş bir ailenin taziyesinde dua niyetiyle sarfettiğimiz tuhaf sözler de var: ‘Allah, bir daha evlat acısı yaşatmasın.’ Ya da ‘Allah kimseye evlat acısı çektirmesin’ gibi. Burada evlat kaybının acı olduğu gerçeğini dile getirerek evladını kaybeden kişinin acısını paylaştığımızı ifade etmek istiyoruz. Niyetimiz bu, kalbimizde de bu var. Ama kullandığımız sözlerin anlamı bambaşka. Allah kimseye evlat acısı çektirmesin’ demekle aslında ‘Allah, bütün evlatlara anne baba acısı çektirsin’ demiş oluyoruz. Çünkü ölümün inkar edilemez bir hakikat olduğu bu dünyada, anne babanın evlat acısı çekmemesi, ya ölümün öldürülmesiyle, ya anne babanın bir daha çocuk sahibi olamamalarıyla ya da evlatlarından önce ölmeleriyle mümkün. Bu ise, hiç de talep edebileceğimiz bir durum değil. Düşündüğümüz şey başka, söylediğimiz şey başka.

‘Allah seni bildiği gibi yapsın’ ve ‘Benim hakkımda ne düşünüyorsan, Allah sana da on katını versin’ gibi dua niyetiyle söylenen sözleri de bu çerçevede değerlendirmek lazım.

Kendimizi ve söylediklerimizin ne anlama geldiğini sorgulamak yerine, dualarımızın neden kabul olmadığını sorguluyoruz. Devamlı yaptığımız duaların kabul olmayışı, pamuk ipliğine bağlı itikadımızın kopması noktasına kadar götürebiliyor bizi.

ACİZLİĞİMİZİ, ÇARESİZLİĞİMİZİ İTİRAF ETMELİYİZ!

Dua ifadelerinde, duanın özü bulunmalı. Yani kulun aczi, fakrı ve çaresizliği yer almalı. Yaratıcıya isim ve sıfatlarıyla yönelip O’nu takdis etmeli. O’nun yardımına duyulan ihtiyaç ifade edilmeli. O’ndan talep edilen her ne ise, bu net bir şekilde belirtilmeli ve talep edilen şeyin kendi dünya ve ahireti için hayr olması, hayra dönüştürülmesi istenmeli, bu talep net olmalı. Ve istenilen şeylerin dünya ve ahiret için hayırlı olması talep edilmelidir. Yoksa duada talep edilecekler noktasında belirsizlik olmaz. Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin dilinden bir çok dua örneği var. Allah bu ayetlerle aslında kullarına nasıl dua etmeleri gerektiğini de öğretiyor.

Elhasıl, zihnimizi berraklaştırdıktan sonra, sözlerimizi de netleştirmeli ve bir kul edası içerisinde Yaratıcımızın büyüklüğüne sığınarak hakkımızda hayırlı olanı vermesini dilemeliyiz:

“Ey Rabbim! Bilmediğim şeyi istemekten Sana sığınırım. Eğer Sen, beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ben hüsrana düşenlerden olurum!” (Hûd, 11/47)

“Ey Rabbim! Bana ve anama-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle, beni iyi kulların arasına dâhil et.” (Neml, 27/19)

Kaynak: M. Edip Beki, Altınoluk Dergisi, Şubat-2015.

 

Rasûlullah  sallâllâhu aleyhi ve sellem  Efendimiz, Dâvûd  aleyhisselâm-’ın şu niyazını dilinden düşürmezlerdi:

“Allâh’ım! Sen’den muhabbetini, Sen’i sevenlerin muhabbetini ve Sen’in sevgine ulaştıracak sâlih ameller işlemeyi talep ediyorum. Allâh’ım! Sen’in muhabbetini bana nefsimden, âilemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevgili kıl!” (Tirmizî, Deavât, 72/3490) 

Bizler de içerisinde bulunduğumuz bu Rebîulevvel ayında Rabbimiz’e, Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz’in sevgisini, gönüllerimizin bitmez tükenmez bir hazinesi eylemesi için ilticâ edelim. Zira gönlü Peygamber Efendimiz’le beraber olan bir kimsenin her hâli güzelleşir. Ahlâkı güzelleşir, sözü güzelleşir, tefekkürü güzelleşir, davranışları güzelleşir… Efendimiz’e olan muhabbetinin seviyesi ölçüsünde, O Hidâyet Güneşi’nden gönlüne hikmet nurları akseder.

Rabbimiz, Habîb’i hürmetine cümlemizi sevdiği, seçtiği ve kendilerine maddî-mânevî ihsanlarda bulunduğu kullarından eylesin. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Aralık Sayı: 135 

 

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sık sık okuduğu dualar… 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) : “Allah Teâlâ kimin hayrını murâd ederse onları ona öğretir, sonra ebediyyen unutturmaz.” buyurdu ve şu duâları tavsiye ettiler…

Anlamı: “Allah’ım! Ben zayıfım, zaafımı Sen’in rızâ-yı şerîfini kazanma husûsunda kuvvetlendir. Nâsiyemden tutarak beni hayra sevkeyle! İslâm’ı rızâmın en son noktası kıl!

Allah’ım! Ben zayıfım, beni kuvvetlendir; insanlar arasında küçük görülüyorum, beni izzet sâhibi kıl! Ben muhtâcım, beni rızıklandır.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 2882; Hâkim, el-Müstedrek, I, 708/1931)

Türkçe Okunuşu: “Allahümme innî daîfun fe kavvi fî rıdâke da’fî ve huz ilelhayri binasiyetî vec’alil islâme münteha rıdaye. Allahümme innî daîfün fekavvinî ve innî zelîlün feizzenî ve innî fakîrün ferzuknî.”

ALLAH’A SIĞINMA DUASI 

“Allah’ım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, yaşlılığın getirdiği tâkatsizlik ve bunaklıktan, kasvetten (katı kalplilikten), gafletten, yokluktan, zilletten, mal ve hayır azlığından, meskenetten (kötü hâlden) Sana sığınırım. Nefsin doymak bilmeyen ihtiyaç hissinden, küfürden, fâsıklıktan, hakka muhâlefetten ve ayrılıktan, nifaktan, süm’adan (amelleri insanların duyması için yapmaktan), riyâdan Sana sığınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, barastan ve her türlü kötü ve müzmin hastalıklardan Sana sığınırım.”(Buhâri, Tefsir, 16/1; Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 1489; Hâkim, el-Müstedrek, I, 712/1944)

ALLAHIM BENİ İYİLİK YAPTIĞINDA SEVİNEN, KÖTÜLÜK YAPTIĞINDA HEMEN İSTİĞFAR EDEN KULLARINDAN EYLE!

Rasûlullah  sallallahu aleyhi ve sellem  duasında şöyle buyururdu:

“Allah’ım! Beni, iyilik yaptığında sevinen, kötülük yaptığında ise hemen hatasını anlayıp istiğfâr eden kullarından eyle!” (İbn-i Mâce, Edeb, 57; Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 1462)

EKSERİYETLE OKUDUĞU DUASI 

Anlamı: “Ey kalbleri çekip çeviren Rabbim! Kalbimi dînin üzere sâbit kıl.” idi. (Tirmizî, Deavât, 85)

Türkçe Okunuşu: “Ya mukallibel kulûb, sebbit kalbî ala dînike.”

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler