NAMAZ BÖLÜMLERİ, ALLAH NAMAZI KAÇ REKAT FARZ KILMIŞTI?

NAMAZ BÖLÜMLERİ, ALLAH NAMAZI KAÇ REKAT FARZ KILMIŞTI? 

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.)’e İsra gecesi namaz elli vakit olarak farz kılındı sonra azaltılarak beş vakte indirildi ve şöyle seslenildi: ey Muhammed benim katımda söz değişmez senin için bu beş vakit namaz sebebiyle elli vakit sevâbı vardır.” (Nesâî, Salat: 1)

ž Bu konuda Ubâde b. es Sâmit, Talha b. Ubeydullah, Ebû Zerr, Ebû Katâde, Mâlik b. Sa’sa ve Ebû Saîd el Hudrî’den de birer hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Enes’in bu hadisi hasen sahih garibtir.

BEŞ  VAKİT NAMAZIN DEĞER VE KIYMETİ

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Beş vakit namaz kendi aralarında, Cuma Cuma’ya kadar büyük günah işlenmedikçe diğer günahlara keffârettir.” (Müslim, Tahara: 5; İbn Mâce, İkametüs Salat: 79)

ž Tirmîzî: Bu konuda Câbir, Enes ve Hanzala el Üseydî’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ebû Hüreyre’nin bu hadisi hasen sahihtir.

 

CEMAATLE KILINAN NAMAZIN DEĞERİ VE KIYMETİ

İbn Ömer (r.a.)’den bildirildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha üstündür.” (Nesâî, imâme: 42; İbn Mâce, Mesacid: 16)

ž Bu konuda Abdullah b. Mes’ûd, Ubey b. Ka’b, Muâz b. Cebel, Ebû Saîd, Ebû Hüreyre ve Enes (r.a.)’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Ömer hadisi hasen sahihtir.

Aynı şekilde Nafi’, İbn Ömer’den “Cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha değerli olduğu” rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Bu konudaki rivâyetlerin çoğu “yirmi beş” kat derken sadece İbn Ömer rivâyetinde “yirmi yedi” kat denmektedir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kişinin cemaatle kıldığı namaz kendi başına kıldığı namazdan yirmi beş derece daha üstündür.” (Nesâî, imâme: 42; İbn Mâce, Mesacid: 16)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

 

EZANI İŞİTTİĞİ HALDE MESCİDE GELMEYEN KİMSENİN DURUMU

Ebû Hüreyre (r.a.)’den bildirildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki içimden şöyle geçiriyorum, adamlarıma odun kümeleri toplatayım sonra namaz kılınmasını emredeyim de namaz için mescide gelmeyen kimselerin evlerini kendileri içerde iken cayır cayır yakayım.” (İbn Mâce, Mesacid: 17; Nesâî, İmame: 49)

ž Tirmîzî: Bu konuda Abdullah b. Mes’ûd, Ebû’d Derdâ, İbn Abbâs, Muâz b. Enes ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir.

Peygamber (s.a.v.)’in ashabından pek çok kişi “Ezanı işitip de mescide namaz için gelmeyen kişinin namazı kabul edilmez.” Bazı ilim adamları ise: “Bu konuda şiddet ve zorlama anlamında olduğunu” söylemişler. Fakat özürsüz olarak hiç kimseye cemaati terk etme izni yoktur, demişlerdir.

Mûcâhid’den aktarıldığına göre: İbn Abbâs (r.a.)’a gündüzleri oruç tutan geceleri namaz kılan fakat cemaate gelmeyen kimsenin durumu hakkında sorulduğunda dedi ki: “O kişi Cehennem’dedir.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Hennâd bu hadisi bize Leys, Mûcâhid ve Muharîbî’den rivâyet etmiştir. Bu hadisin manası: Cuma ve cemaatle namazı hiçe sayarak ve küçümseyerek katılmamasıdır, şeklindedir.

 

TEK BAŞINA NAMAZ KILIP BİR CEMAATE YETİŞEN KİMSENİN DURUMU

Yezîd b. Esved (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) ile Hac’da beraberdim. Sabah namazını Hayf mescidinde Onunla birlikte kıldım. Namazı bitirip dönünce arka tarafta cemaatle namaz kılmayan iki kişi gördü ve o ikisini bana getir buyurdular. Adamlar getirildiğinde korkudan göğüsleri titriyordu, Rasûlullah (s.a.v.): Bizimle namaz kılmanıza engel nedir deyince; Ey Allah’ın Rasûlü biz çadırlarımızda namazı kılmıştık dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) böyle yapmayın evinizde veya çadırınızda namaz kılar sonra bir cemaate rastlarsanız onlarla birlikte tekrar namaz kılınız bu sizin için nafile namaz olur” buyurdular. (Nesâî, İmame: 53)

ž Bu konuda Mıhcen ed Dîlî, Yezîd b. Âmir’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Yezîd b. Esved’in hadisi hasen sahihtir.

İlim adamlarından pek çok kişinin görüşü böyledir. Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardan olup şöyle diyorlar: “Kendi başına namazını kılan kimse bir cemaate rastlarsa o cemaatle tekrar o namazı kılmalıdır. Eğer bir kimse akşam namazını kılarda bir cemaate rastlarsa o cemaatle akşam namazını kılıp bir rek’at daha ilave eder önce kendi başına kıldığı namaz farz namaz yerine geçer bu kıldığı ise nafile olur.”

CEMAATLE NAMAZ KILINDIKTAN SONRA TEKRAR CEMAAT OLUNUR MU?

Ebû Saîd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) namaz kıldıktan sonra bir adam çıkageldi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) bu kimseyle cemaatle namaz kılmakla kim sevap kazanmak ister deyince bir adam kalktı ve onunla cemaat olarak namaz kıldı.” (Müsned: 10596)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ebû Ümâme, Ebû Musa ve el Hakem b. Umeyr’den de birer hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ebû Saîd’in bu hadisi hasendir.

Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabı ve tabiin dönemindeki ilim adamlarının pek çoğu bu görüşte olup cemaatle namaz kılınan bir mescidde tekrar cemaatle namaz kılınabilir demektedirler. Ahmed ve İshâk bunlardandır.

Bazı ilim adamları ise: Cemaate yetişemeyenler tek tek namazlarını kılarlar demektedirler. Sûfyân, İbn’ül Mübarek, Mâlik, Şâfii, böyle derler. Süleyman en Nacî Basra’lıdır, kendisine Süleyman b. el Esved de denilir. Ebü’l Mütevekkilin adı Ali b. Davut’tur.

 

YATSI VE SABAH NAMAZINI CEMAATLE KILMANIN DEĞER VE KIYMETİ

Osman b. Afvân (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yatsı namazını cemaatle kılan kimse gece yarısını ibadetle geçirmiş gibi sevap kazanır. Yatsı ve sabah namazını cemaatle kılan kimse ise tüm geceyi ibadetle geçirmiş gibi sevap kazanır.” (Müslim, Mesacid: 46)

ž Bu konuda İbn Ömer, Ebû Hüreyre, Enes, Umare b. Ruveybe, Cündüp b. Abdullah b. Sûfyân el Becelî, Übey b. Ka’b, Ebû Musa ve Büreyde’den de bir hadis aktarılmıştır.

Tirmîzî: Bu Osman (r.a.) hadisi hasen sahihtir.

Bu hadis Abdurrahman b. ebî Amre yoluyla Osman’dan mevkuf olarak aktarılmıştır. Aynı zamanda bu hadis merfu olarak ta pek çok yollarla rivâyet edilmiştir.

Cündüp b. Sûfyân (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Her kim sabah namazını cemaatle kılarsa Allah’ın koruması altına girmiş demektir. Öyle ise Allah’ın korumasını bozmayın.” (Müslim, Mesacid: 46)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Büreyde el Eslemî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Karanlıklarda mescidlere yürüyenleri kıyamet gününde tam bir nur ile müjdele.” (Ebû Dâvûd, Salat: 49)

ž Tirmîzî: Bu hadis bu yolla merfu sahihtir. Yani Peygamber (s.a.v.)’e kadar ulaştırmıştır. Fakat Peygamber (s.a.v.)’e ulaştırmaksızın “sahabe sözü” şeklinde mevkuf olarak da rivâyet edilmiştir.

 

BİRİNCİ SAFTA NAMAZ KILMANIN DEĞERİ VE KIYMETİ

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Erkek saflarının en hayırlısı birinci saf, en az sevaplısı ise sonuncu saftır. Kadın saflarının en hayırlısı son saf olup en sevâbı az olan ise erkeklere en yakın olan saftır.” (Nesâî, İmame: 20)

ž Tirmîzî: Bu konuda Câbir, İbn Abbâs, İbn Ömer, Ebû Saîd, Übey, Âişe, Irbad b. Sariye ve Enes’den de birer hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ebû Hüreyre’nin bu hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in birinci safta namaz kılanlar için üç kere ikinci saf için bir kere “İstiğfar (Bağışlanma)” talebinde bulunduğu rivâyet edilmiştir.

Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “İnsanlar ezan okumakta ve ilk safta namaz kılmanın ne kadar değerli olduğunu bilseler ve kur’a çekmekten başka yol bulamazlar ve kur’a çekerlerdi.” (Buhârî, Ezan: 73; İbn Mâce, İkame: 51)

ž Tirmîzî: İshâk b. Musa el Ensarî bu hadisi bize Maa’n, Mâlik, Sümey, Ebû Salih ve Ebû Hüreyre’den böylece aktarılmıştır.

Kuteybe Mâlik (r.a.)’den bu hadisin benzerini rivâyet etmiştir.

 

SAFLARIN DÜZELTİLMESİ

Numân b. Beşîr (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) her zaman saflarımızı düzeltirdi. Bir seferinde göğsü dışarı çıkmış bir adam gördü ve şöyle buyurdu: “Ya saflarınızı düzeltirsiniz veya Allah düşünce ve fikirlerinizde aranıza başkalıklar sokacaktır.” (Nesâî, İmame: 25; İbn Mâce, İkame: 50)

ž Bu konuda Câbir b. Semure, Berâ, Câbir b. Abdillah, Enes, Ebû Hüreyre ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Bu Numân b. Beşîr hadisi hasen sahihtir. Yine Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle buyurduğu da rivâyet edilmiştir: “Safları düzeltmek namazın tamamlayıcı bir unsurudur.”

Ömer (r.a.)’ın safları düzeltmek için özel görevliler tayin ettiğini onlardan haber almadan namaza başlamadığı da rivâyet edilmektedir.

Ali ve Osman’dan da; Safları bizzat kendileri düzelttirip “safları düzeltin” dedikleri de rivâyet edilmiştir. Ali (r.a.), ey filan öne çık ey falan geriye çekil diyerek safları düzelttiği de bize bildirilmiştir.

 

İMAMIN ARKASINA YETKİLİ VE EHİL KİMSELERİN DURMASI GEREKTİĞİ

Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İçinizden yetkili, olgun, aklı başında kimseler arkamdaki birinci safta yer alsınlar, sonra gelenler ondan sonraki safta yer alsınlar, daha sonraki gelenler de bir sonraki safta yer alsınlar. Her konuda olduğu gibi saf düzeninde de ayrılığa düşmeyin ki kalpleriniz de birbirinize karşı değişmesin. Çarşı ve pazarlardaki kargaşadan da sakının.” (Müslim, Salat: 28; Nesâî, imâme: 23)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ubey b. Ka’b, Ebû Mes’ûd, Ebû Saîd, Berâ ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Mes’ûd’un hadisi hasen sahih garibtir. Rasûlullah (s.a.v.) Muhâcir ve Ensâr’ın namazda okuduklarını ezberlemek için hemen arkasına durmalarından hoşlanırdı.

Tirmîzî: Hâlid el Hazza’nın adı Hâlid b. Mihran’dır. Ebül Münazil künyesiyle tanınır.

Muhammed b. İsmail’den şöyle dediğini işittim: Hâlid el Hazza (Ayakkabıcı demektir) fakat hiçbir zaman ayakkabıcılık yapmamıştır. Ayakkabıcının yanında çok oturduğu için Hazza (ayakkabıcı) denilmiştir. Ebû Ma’şer’in adı “Ziyâd b. Küleyb” tir.

 

İKİ SÜTÜN ARASINDA NAMAZ KILINABİLİR Mİ?

Abdulhamid b. Mahmûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Bir komutanın arkasında cemaatle namaz kılmıştık cemaatin kalabalık oluşu bizi iki sütün arasında namaz kılmaya mecbur etti. Namazı kılıp bitince Enes b. Mâlik dedi ki: Biz Rasûlullah (s.a.v.)’in zamanında iki sütün arasında namaz kılmaktan sakınırdık.” (Ebû Dâvûd, Salat: 94; Nesâî, İmâme: 33)

ž Bu konuda Kurre b. İyas el Müzenî’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Enes (r.a.)’ın bu hadisi hasen sahihtir. Bazı ilim adamları sütunlar arasında saf tutarak namaz kılmayı hoş görmemişlerdir. Ahmed ve İshâk bu görüştedir. Kimi ilim adamları ise buna izin vermişlerdir.

 

SAFLARIN SONUNDA TEK BAŞINA NAMAZ KILINIR MI?

Hilâl b. Yisâf (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rakkâ bölgesinde iken Ziyâd b. ebî’l Ca’d elimden tuttu. Esed oğullarından Vâbisa b. Ma’bed denilen bir ihtiyarın yanına götürdü ve bu ihtiyar bana şu hadisi aktarmıştı dedi: “Bir adam saffın arkasında tek başına namaz kılmıştı. O ihtiyar dinliyordu. Rasûlullah (s.a.v.) ona namazını iade etmesini emretti.” (Ebû Dâvûd, Salat: 99; İbn Mâce, İkame: 54)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ali b. Şeyban ve İbn Abbâs’dan da hadis rivâyet edilmiştir.

Vâbisa’nın hadisi hasendir. Bazı ilim adamları safların arkasında tek olarak namaz kılmayı hoş karşılamamışlar ve “Saffın arkasında tek olarak namaz kılan namazını iade eder” demektedirler. Ahmed ve İshâk bu şekilde düşünmektedirler. Kimi ilim adamları ise: “Saffın arkasında tek başına kılan kimse namazı iade etmez” demektedirler. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek ve Şâfii bu görüştedir.

Küfelilerden bir gurup Vâbisa’nın bu hadisine dayanarak: “Saffın arkasında tek başına namaz kılan namazını iade eder” demektedirler. Hammad b. ebî Süleyman, İbnü ebî Leylâ ve Vekî’ bunlardandır.

Husayn’ın, Hilâl b. Yisâf’tan rivâyet ettiği bu hadisi pek çok kimse Ebûl Ahvas’ın, Ziyâd b. ebil Ca’d’den, Vâbisa b. Ma’bed’den rivâyeti gibi rivâyet etmiştir.

Husayn’ın hadisinde Hilâl’in, Vâbisa’ya yetişip ondan hadis dinlediğine işaret vardır. Hadisçiler bu konuda değişik görüşler ortaya koymuşlardır.

Bir kısmı: Amr b. Mürre’nin, Hilâl b. Yisâf’tan, Amr b. Râşid’den, Vâbisa b. Ma’bed’den rivâyeti daha sahihtir, demektedirler.

Bir kısmı ise: Husayn’ın Hilâl b. Yisâf’tan, Ziyâd b. ebil Ca’d’den, Vâbisa b. Ma’bed’den rivâyeti daha sahihtir.

Tirmîzî: Bence bu hadis Amr b. Mürre’nin hadisinden daha sahihtir. Çünkü Hilâl b. Yisâf’ın, Ziyâd b. ebî’l Ca’d’den, Vâbisa’dan rivâyetinden başka yollarla da rivâyet edilmiştir.

Vâbisa b. Ma’bed (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Bir kimse saflarının arkasında kendi başına namaz kılmıştı da Rasûlullah (s.a.v.) ona namazını iade etmesini emretti.” (Ebû Dâvûd, Salat: 99; İbn Mâce, İkame: 54)

ž Tirmîzî: Carud’tan işittim şöyle diyordu: Vekî’ şöyle derken işittim: “Bir kimse safların arkasında tek başına namaz kılarsa namazını iade eder.”

 

İKİ KİŞİ CEMAAT OLURSA NASIL DURULUR?

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Bir gece Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber cemaat olup namaz kılmak için soluna durdum, Peygamber (s.a.v.) beni başımdan tuttu ve sağ tarafına geçirdi.” (Nesâî, İmame: 19; Ebû Dâvûd, Salat: 97)

ž Tirmîzî: Bu konuda Enes’den hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir.

Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden pek çok ilim adamı uygulamalarını bu hadise göre yapmışlardır ve “Tek kişi cemaat olursa imâmın sağında durmalıdır” demişlerdir.

 

ÜÇ KİŞİ CEMAAT OLURSA NASIL DURULUR?

Semure b. Cündüb (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) bize üç kişi olarak cemaat olmak istediğinizde birimizin imâm olarak öne geçmesini emrederdi.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Bu konuda İbn Mes’ûd, Câbir ve Enes b. Mâlik’den de birer hadis rivâyet etmişlerdir.

Semure’nin hadisi hasen garibtir. İlim adamları: “Cemaat üç kişi olursa iki kişi imâmın arkasına durur” demektedirler. İbn Mes’ûd’tan şöyle rivâyet edilmiştir. “İbn Mes’ûd, Alkame ve Esved’e imâmlık yapmıştı da onlardan birini sağında diğerini solunda durdurmuştu.” İbn Mes’ûd bu hadisi merfu olarak rivâyet etmiştir. Bazı hadisçiler bu hadisi rivâyet edenler arasındaki İsmail b. Müslim el Mekkî’nin hafızası yönünde eleştirmişlerdir.

 

ERKEK VE KADINLAR CEMAAT OLURSA SAF DÜZENİ NASIL YAPILMALI?

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre: “Enes’in ninesi Müleyke, Rasûlullah (s.a.v.) için hazırladığı yemeğe çağırmıştı. Yemek yedikten sonra sizinle cemaat olarak namaz kılalım dedi. Enes diyor ki: Çok kullandığımızdan dolayı siyahlaşmış bir hasırı sermek için kalktım su serperek onu sildim. Rasûlullah (s.a.v.) kalktı imâm olarak öne durdu, ben ve bir yetim çocuk onun arkasına saf olduk ihtiyar kadın ise bizim arkamıza durdu. Rasûlullah (s.a.v.) iki rek’at namaz kıldırdı ve selam vererek namazını bitirdi.” (Nesâî, İmame: 20; Ebû Dâvûd, Salat: 97)

ž Enes’in hadisi hasen sahihtir. Pek çok ilim adamı bu hadisle amel etmiş olup, “imâmla beraber bir erkek ve bir kadın olursa erkek imâmın sağında, kadında onların arkasına durur” demektedirler.

Kimi ilim adamları ise; saffın arkasında kendi başına namaz kılan kimsenin namazının geçerli olduğuna bu hadisle delil getirerek şöyle demişlerdir: Çocuk için namaz yoktur, sanki Enes’te Peygamber (s.a.v.)’in arkasında tek başına namaz kılmıştır. Gerçekten bu görüş doğru değildir çünkü çocuk için namaz olmasaydı Peygamber (s.a.v.) yetim çocuğu Enes’le beraber durdurmaz sadece Enes’i sağına durdururdu. Musa b. Enes’in Enes’den rivâyeti şöyledir: “Enes, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldı. Rasûlullah (s.a.v.) onu sağına durdurmuştu.”

Bu hadis, Peygamber (s.a.v.)’in cemaatle nafile namaz kılıp onların evlerini bereketlendirmek isteğine işaret eder.

 

İMAM OLMAYA KİM YETKİLİDİR?

Ebû Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cemaate Allah’ın kitabını en iyi okuyan ve bilen kimse imâm olur; bu konuda eşit iseler sünneti en iyi bilen kimse imâm olur, bu konuda da eşit iseler hicrette en öncelikli olan imâm olur, hicrette de eşit olurlarsa yaşı en büyük olan imâm olur. Bir kimseye kendi yetkisi alanında olan yerde imâm olunmaz evinde kendisinin özel oturma yerine de oturulmaz ancak izin verirse imâm olunur ve oturduğu yere oturulabilir. Mahmûd b. Gaylân diyor ki: İbn Numeyr rivâyetinde buradaki “yaşı en büyük olan” ifadesi yerine “yaşı en eski olan” denmektedir. (İbn Mâce, İkame: 46; Nesâî, İmame: 3)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ebû Saîd, Enes b. Mâlik, Mâlik b. Huveyris ve Amr b. Seleme’den de birer hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ebû Mes’ûd’un bu hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadise göre amel etmekte ve şöyle demektedirler: “İnsanların imâmlığa en ehil olanı Allah’ın kitabını en iyi okuyan ve Peygamberin sünnetini en iyi bilenidir.” Aynı şekilde “bir yerin sahibi orada imâmlığa daha layıktır” derler. Bazı ilim adamları: “O yerin sahibi başka birine imamlık için izin verirse bir sakınca yoktur” derlerken bir kısmı bunu hoş karşılamayıp şöyle demektedirler: “Sünnet olan o yerin sahibinin namazı kıldırmasıdır” demektedirler.

Ahmed b. Hanbel bu hadisteki Peygamber (s.a.v.)’in: “Kişinin kendi yetkisi alanında olan yerde imâmlık yapılmaz kendisine ait yere de oturulmaz ancak izin verirse olabilir” sözünü bu izin meselesi hem imâmlık için hem de özel oturma yerine oturmak için geçerli olacağını ümit ederim diyor. Ev sahibi izin verirse başkalarının ona imâm olmasında da bir sakınca görmüyor.

 

İMÂM CEMAATE NAMAZI HAFİF KILDIRMALI

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz bir cemaate imâm olduğu vakit namazını çok uzatmasın hafifçe kıldırsın çünkü cemaat arasında küçük, yaşlı, güçsüz ve hasta bulunabilir. Ama kendi başına kıldığında dilediği kadar uzatarak kılsın.” (Müslim, Salat: 37; Nesâî, İmame: 35)

ž Tirmîzî: Bu konuda Adiyy b. Hatîm, Enes, Câbir b. Semure, Mâlik b. Abdillah, Ebû Vakîd, Osman b. ebî’l As, Ebû Mes’ûd, Câbir b. Abdillah ve İbn Abbâs’tan birer hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ebû Hüreyre’nin hadisi hasen sahihtir. İlim adamlarının çoğunluğu bu görüşte olup hasta, güçsüz ve yaşlı kimselere güçlük getirmemek için namazın uzatılmamasını tercih etmişlerdir.

Tirmîzî: Ebû’z Zinad’ın adı Abdullah b. Zekvan’dır. A’rec ise, Abdurrahman b. Hürmüz el Medini’dir. Ve Ebû Dâvûd künyesiyle bilinir.

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “İnsanlardan imâmlık yapanlar içerisinde en hafif namaz kıldıran kimse Rasûlullah (s.a.v.) idi.” (Buhârî, Ezan: 64; Müslim, Salat: 37)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Ebû Avâne’nin adı Veddah’tır.

Tirmîzî: Kuteybe’ye Ebû Avâne’nin adı nedir? Diye sordum Veddah’dır dedi. Kimin oğludur deyince, bilmiyorum: Basra’da bir kadının kölesiydi dedi.

 

NAMAZA BAŞLAMA VE BİTİRME NASILDIR?

Ebû Saîd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Namazın anahtarı abdest; namazda yapılmayacak şeylerin başlangıcı, tekbîrle namaza başlamaktır. Bazı hareket ve davranışların serbest olabilmesi ise selamla namazdan çıkmakla mümkün olur. Farz ve sünnet tüm namazlarda Fatiha sûresi ve bir sûre okumayanın namazı olmaz.” (İbn Mâce, İkame: 4; Dârimî Salat: 31)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasendir.

Bu konuda Ali ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ali b. ebî Tâlib’in bu konudaki hadisi sened yönünden Ebû Saîd’in hadisinden daha ceyyid ve sahihtir. Bu hadis abdest bölümünde geçmişti. Peygamber (s.a.v.)’in ashabı ve sonraki dönemlerde bu hadisle amel edilmiştir. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk’ın görüşü budur. Yani bir kimse namaza ancak tekbîr ile başlar ve girmiş olur.

Tirmîzî: Veki’den dinleyen Ebû Bekir, Muhammed b. Ebân’dan işittiğime göre, şöyle diyordu. Abdurrahman b. Mehdî’nin şöyle dediğini kendisinden işittim: “Bir kimse namaza başlarken tekbîr getirmeksizin Allah’ın yetmiş ismini de söylese namaza girmiş olmaz ve bu tekbîr yerine geçmez. Selam vermeden Abdesti bozulan kimseye abdest almasını ve namaz kıldığı yere dönerek tekrar selam vermesini emrederim. Çünkü hüküm hadisin gerçekten görünen manasına göredir.

Ebû Nadre’nin adı el Münzir b. Mâlik b. Kutaa’dır.

 

TEKBÎR ALIRKEN PARMAKLARI AÇIK TUTMAK

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) namaz için tekbîr aldığında parmaklarını açarak tekbîr alırdı.” (Dârimî, Salat: 35; Ebû Dâvûd, Salat: 116)

ž Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasendir. Pek çok kimse bu hadisi İbn ebî Zi’b’den, Saîd b. Siman’dan ve Ebû Hüreyre’den rivâyet ederek şöyle demişlerdir: “Rasûlullah (s.a.v.) namaza başlayacağında ellerini uzatarak kaldırdı.” Bu rivâyet Yahya b. el Yeman’ın rivâyetinden daha sahihtir.

Saîd b. Siman (r.a.), Ebû Hüreyre (r.a.)’den şöyle işittiğini söylemiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) namaza başlayacağında ellerini uzatarak kaldırdı.” (Dârimî, Salat: 41; Ebû Dâvûd, Salat: 114)

ž Tirmîzî: Abdullah b. Abdurrahman diyor ki: Bu hadis Yahya b. el Yeman’ın hadisinden daha sahihtir. Yahya b. el Yemân’ın hadisinde yanlışlık vardır.

 

CEMAATLE NAMAZDA İLK TEKBÎRE YETİŞMENİN DEĞER VE KIYMETİ

Enes (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kim kırk gün süreyle cemaate devam eder ve ilk tekbîre yetişirse: Allah o kimseye iki kurtuluş yazar birisi ateşten diğeri münafıklardan kurtuluş.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Tirmîzî: Bu hadis Enes (r.a.)’den mevkuf olarak rivâyet edilmiş olup bu hadisi merfu olarak sadece Selm b. Kuteybe’nin, Tu’me b. Amr’dan, Habib b. ebî Sabit’in Enes yoluyla rivâyetinden bilmekteyiz.

Bu hadis Habib b. ebî Habib el Becelî yoluyla Enes b. Mâlik’den kendi sözü olarak rivâyet edilmiştir. Hennâd bu hadisi Vekî’, Hâlid b. Tahman’dan, Habib b. ebî Habib el Becelî ve Enes’den aynı hadisi rivâyet etmiş ve hadisi merfu olmadan rivâyet etmiştir.

İsmail b. Ayyaş bu hadisi Umare b. Gaziyye’den, Ömer ve Enes b. Mâlik yoluyla rivâyet etmiştir. Bu hadis hadis olarak mahfuz olmayıp mürsel’dir. Yani rivâyette sahabeyi atlayarak tabiinin direkt olarak Peygamber (s.a.v.)’den aktardığı bir hadistir. Çünkü Umare b. Gaziyye, Enes b. Mâlik’e yetişmemiştir. Muhammed b. İsmail diyor ki: Habib b. ebî Habib “Ebûl Keşusâ” diye künyesi ile bilinir ve kendisine “Ebû Umeyre” de denilir.

 

TEKBÎRDEN SONRA NE OKUNACAĞI

Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) gece namazı için kalktığında tekbîr alır şöyle okurdu: “Sübhaneke Allahümme ve bihamdike ve tebarekesmüke ve teala ceddüke vela ilahe gayruke” sonra “Allahü ekber kebîran” der daha sonra: “Euzu billahissemiil alim mimineşşeytanirracimin hemzihi ve nefihî ve nefsihî” derdi. (Nesâî, İftitah: 18; Dârimî, Salat: 33)

ž Tirmîzî: Ebû Saîd’in bu hadisi bu konudaki rivâyetlerin en meşhurudur. İlim adamları bu hadisle amel etmişlerdir. Pek çok ilim adamı Ömer b. Hattâb ve Abdullah b. Mes’ûd’dan rivâyet edilen şu rivâyete göre, amel etmişlerdir. Yani “Sübhaneke Allahümme ve bihamdike ve tebarekesmüke ve teala ceddüke vela ilahe gayru-ke” demiştir. Tabiin ve sonraki dönemin ilim adamlarının çoğu bu hadis dönemin ilim adamlarının çoğu uygulamalarını bu hadise göre amel ederler. Ebû Saîd’in bu hadisinin senedinden söz edilmiştir. Yahya b. Saîd, Ali b. Ali er Rıfaî hakkında hoş olmayacak şekilde konuşmuştur. Ahmed diyor ki: Bu hadis sahih değildir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) namaza başladığında şöyle derdi: “Sübhaneke Allahümme ve bihamdike ve tebarekesmüke ve teala ceddüke vela ilahe gayruke.” (Dârimî, Salat: 33)

ž Bu hadisi Âişe rivâyetiyle sadece bu şekilde bilmekteyiz. Râvîlerden Hârise’nin hafızası hakkında söz edilmiştir. Ebûr Rical’in ismi; Muhammed b. Abdurrahman el Medini’dir.

 

BESMELEYİ SESSİZ OKUMAK

Abdullah b. Muğaffel (r.a.)’in oğlundan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Namaz kılarken babam benim besmeleyi açıkça söylediğimi işitti ve şöyle dedi: Ey oğlum, bu yaptığın bid’attır. Bid’atten sakın diyerek şöyle devam etti; Peygamber (s.a.v.)’in ashabından İslam da bid’at çıkarma konusundan daha fazla kızdıkları bir şey görmedim dedi ki: Ben Rasûlullah (s.a.v.) ile Ebû Bekir, Ömer ve Osman’la birlikte namaz kıldım, hiçbirinin sesli olarak besmele okuduğunu işitmedim sende Besmeleyi sesli olarak okuma namaza başladığında “Elhamdülillahi Rabbil Alemin” diyerek okumaya başla.” (Dârimî, Salat: 34; Nesâî, İftitah: 21)

ž Tirmîzî: Abdullah b. Muğaffel’in hadisi hasendir.

Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından pek çok ilim adamı bu hadisle amel etmişlerdir. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali ve daha başkaları ve tabiin alimleri bunlardandır.

Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Ahmed ve İshâk’ın da görüşü bu şekilde olup besmeleyi açıktan okumazlar gizli okunması görüşündedirler.

BESMELEYİ AÇIK OKUMAK

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) namaza başladığında Besmele okuyarak okumaya başlardı.” (Nesâî, İftitah: 22)

ž Tirmîzî: Bu hadisin senedi böyle değildir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından pek çok kimseler uygulamalarını bu görüşe göre yapmışlar olup, Ebû Hüreyre, İbn Ömer, İbn Abbâs, İbn Zübeyr ve tabiinden bir kısım ilim adamları “Besmele”nin açıkça okunması görüşündedirler, Şâfii’de aynı görüşü benimser.

İsmail b. Hammad, Ebû Süleyman’ın oğludur. Ebû Hâlid el Va’libî’nin adı “Hürmüz” dür ve Küfelidir.

 

NAMAZDA OKUMAYA FATİHA SÛRESİYLE BAŞLAMAK

Enes (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) Ebû Bekir, Ömer ve Osman namazda kıraate “Elhamdülillahi Rabbil Alemin” diye başlayan sûre ile başlardı.” (Nesâî, İftitah: 24; Müslim, Salat: 11)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından, tabiinden ve sonraki dönem ilim adamlarının pek çoğunun görüşü bu hadise göre olup namaza Fatiha sûresiyle başlarlardı.

Şâfii diyor ki: Rasûlullah (s.a.v.), Ebû Bekir, Ömer ve Osman, namaza “Fatiha” sûresi ile başlarlardı hadisinin manası: Onlar Fatiha’yı sûreden önce okurlardı demektir. Besmeleyi okumazlardı anlamında değildir.

Şâfii: Namazda okumaya besmeleyle başlanmalıdır. Eğer okuma açıktan oluyorsa besmele de açıktan okunur demektedir.

 

FATİHA SÛRESİ OKUNMAZSA NAMAZ OLMAZ

Ubade b. Sâmit (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Fatihayı okumayanın namazı yoktur” (Nesâî, İftitah: 24; Müslim, Salat: 11)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Âişe, Enes, Ebû Katâde ve Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ubade hadisi hasen sahihtir.

Peygamber (s.a.v.)’in ashabından pek çok kişi bu hadisle amel ederler. Ömer b. Hattâb, Ali b. ebî Tâlib, Câbir b. Abdullah, Imrân b. Husayn ve başka ilim adamları bunlardan olup, Fatiha sûresi okunmaksızın namaz caiz olmaz görüşündedirler.

Ali b. ebî Tâlib diyor ki: “Fatiha okunmadan kılınan namaz tamam olmaz noksandır.” İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed, İshâk’da bu görüştedir.

Ebû Ömer’in oğlundan işittim şöyle diyordu: İbn-i Uyeyne ile on sekiz sene karşıt görüşte oldum. Humeydi benden bir yaş büyüktü.

İbn ebî Amr’dan işittim şöyle diyordu: “Ayaklarımla yürüyerek yetmiş sefer Hac yaptım.”

 

FATİHADAN SONRA “AMİN” DEMEK

Vâil ibn Hucr (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim: “…Gayrilmağdubi aleyhim ve lazzallin” ayetini de okuduktan sonra “Amin” dedi ve bu kelimede sesini yükselterek, uzatarak söyledi demiştir. (Nesâî, İftitah: 33; Dârimî, Salat: 38)

ž Tirmîzî: Bu konuda Ali ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Vâil ibn Hucr’un hadisi hasendir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından tabiin ve sonraki dönem alimlerinden pek çok ilim adamlarının görüşü böyledir. Erkeklerin “Amin” derken seslerini yükseltmeleri gerektiği görüşündedirler. Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır. Şu’be bu hadisi; Seleme b. Küheyl’den, Hucr b. Anbes’den, Alkame b. Vâil ve babasından şöyle rivâyet ediyor: Rasûlullah (s.a.v.) “Gayril ma’dubi aleyhim ve lazzallin” dedi ve sesini fazla çıkarmaksızın “Amin” dedi.

Tirmîzî: Muhammed’den şöyle dediğini işittim: Bu konuda Sûfyân es Sevrî’nin hadisi, Şu’be’nin hadisinden daha sahihtir. Şu’be bu hadiste yanılmıştır, şöyle ki: Râvîler arasında bir kimseye “Hucr ebil Anbes” diyor oysa o “Hucr ibn Anbes” dir ve Ebûs Seken künyesi ile bilinir. Bir başka hatası ise: “Alkame b. Vâil” den diyor oysa ki hadisin senedinde “Alkame” yoktur, ve o “Vâil b. Hucr” dur. Ayrıca “Amin” kelimesinde “sesini alçalttı” diyor halbuki bu kelime “sesini yükseltti” şeklindedir.

Tirmîzî: Ebû Zür’aya bu hadis hakkında sordum şöyle dedi: Sûfyan’nın bu hadisi Şu’be’nin hadisinden daha sahih olup, Alâ b. Salih el Esedî, Seleme b. Küheyl’den, Sûfyân rivâyetine benzer bir hadis daha rivâyet edilmiştir.

Vâil b. Hucr (r.a.), Peygamber (s.a.v.)’den Seleme b. Küheyl’den Sûfyân’ın hadisinin benzerini rivâyet etmiştir.

 

FATİHADAN SONRA “AMİN” DEMENİN DEĞERİ VE KIYMETİ

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: imâm Amin deyince sizde Amin deyin. Kimin “Amin” demesi meleklerin “Amin” demesine denk gelirse o kişinin geçmiş günahları affedilir. (Nesâî, İftitah: 35; Dârimî, Salat: 38)

ž Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir.

 

NAMAZDA OKUMA ARASINDA YAPILAN DURAKLAMA

Semure (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den namazındaki okumada: “iki sefer durakladığını biliyorum” Imrân b. Husayn bu görüşümü kabul etmeyip, “Bir sefer duraklardı” dedi. Bunun üzerine Medîne’de bulunan Übey b. Ka’b’a bu durumu mektupla sorduk; Übey cevap olarak Semure bunu ezberlemiştir diye yazdı. Saîd diyor ki: Katâde’ye “Bu iki duraklama nedir?” diye sorduk o da şöyle cevap verdi: Birinci duraklama “namaza başladığı” anda ikincisi, “okumayı bitirdiği” zamandır. “Okumayı tamamlayınca rükû’a gitmeden önce biraz ara vermekten hoşlanırdı” demektedir. (Dârimî, Salat: 37; İbn Mâce, İkame: 12)

ž Bu konuda Ebû Hüreyre (r.a.)’den hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Semure’nin hadisi hasendir. İlim adamlarının pek çoğu bu görüşte olup, İmam’ın namaza başladığı anda ve okumayı bitirdiğinde iki defa duraklama yapmasını müstehap görmektedirler. Ahmed, İshâk ve arkadaşlarımızın görüşleri böyledir.

 

NAMAZDA SAĞ ELİ SOL EL ÜZERİNE KOYMAK

Kabisa b. Hülb (r.a.)in babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) bize imâm olurdu ve sol elini sağ eliyle tutardı.” (Nesâî, İftitah: 9; Dârimî, Salat: 35)

ž Bu konuda Vâil b. Hucr, Gutayf b. Hâris, İbn Abbâs, İbn Mes’ûd, ve Sehl b. Sad’den birer hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Hülb’ün hadisi hasendir. Peygamber (s.a.v.) tabiin ve daha sonraki ilim adamları bu hadisle amel ederler ve namazda sağ el sol elin üzerine konmalıdır derler. Bir kısım ilim adamları eller göbeğin üzerinde bulunmalıdır derken, bir kısmı da göbeğin altında olmalıdır demektedirler ve her iki tarafında görüşü geniş ve kapsamlıdır. Hülb’ün adı: “Yezîd b. Kunafe et Taî” dir.

 

RÜKÛ’A GİDERKEN ELLERİ KALDIRMAK

Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Ebû Bekir ve Ömer namazda iniş ve kalkışlarda yani kıyam ve kuud’ta tekbîr alırlardı.” (Dârimî, Salat: 41; Ebû Dâvûd, Salat: 115)

ž Bu konuda Ebû Hüreyre, Enes, İbn Ömer, Ebû Mâlik el Eş’arî, Ebû Musa, Imrân b. Husayn, Vâil b. Hucr ve İbn Abbâs’tan da birer hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Abdullah b. Mes’ûd’un hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından pek çok kimse bu hadisle amel etmişlerdir. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali ve başkaları bunlardandır. Tabiin dönemi alimleriyle tüm fıkıhçılar ve alimler bu görüştedirler.

 

RÜKÛ’A GİDERKEN TEKBÎR ALMAK

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) kıyamdan rükû’a giderken tekbîr alırdı.” (Ebû Dâvûd, Salat: 115; Dârimî, Salat: 40)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve onlardan sonra gelen tabiin döneminin ilim adamlarının görüşü budur. Yani kişi: “Rükû’a ve secdeye giderken mutlaka tekbîr almalıdır.”

 

RÜKÛ’A GİDERKEN ELLERİ KALDIRMAK

Sâlim (r.a.)’in babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’i gördüm namaza başlarken, rükû’a giderken ve ruk’u’dan kalkarken ellerini omuzları hizasına kadar kaldırırdı. İbn ebî Ömer kendi rivâyetinde şu ilaveyi yaptı: “İki secde arasında ellerini kaldırmazdı.” (Ebû Dâvûd, Salat: 115; Dârimî, Salat: 40)

Fadl b. es Sabbah el Bağdadî, Sûfyân b. Uyeyne ve Zührî’den aynı sened ile İbn ebî Ömer’in hadisinin benzerini rivâyet etmiştir.

ž Bu konuda Ömer, Ali, Vâil b. Hucr, Mâlik b. Huveyris, Enes, Ebû Hüreyre, Ebû Humeyd, ebû Useyd, Sehl b. Sa’d, Muhammed b. Mesleme, Ebû Katâde, Ebû Musa el Eşarî, Câbir ve Umeyr el Leysî’den de birer hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Ömer hadisi hasen sahihtir.

Peygamber (s.a.v.)’in ashabından bazı ilim adamlarının görüşü böyledir. İbn Ömer, Câbir b. Abdullah, Ebû Hüreyre, Enes, İbn Abbâs, Abdullah b. Zübeyr ve başkalarının görüşü böyledir. Tabiin döneminden de Hasan el Basrî, Atâ, Tavus, Mûcâhid, Nafi’, Sâlim b. Abdullah, Saîd b. Cübeyr ve daha başkaları aynı görüşü benimsemişlerdir.

Mâlik, Ma’mer, Evzâî, İbn Uyeyne, Abdullah b. el Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk’da dönemlerinin aynı görüşü benimseyen alimlerindendir. Abdullah b. Mübarek: Zührî’nin, Sâlim’den, babasından rivâyet ettiği bir hadisi zikrederek şöyle demiştir: İbn Mes’ûd’un “Rasûlullah (s.a.v.) sadece namaza başlarken ellerini kaldırırdı” hadisi sabit olmayıp; “Her tekbîr anında ellerin kaldırılması” hadisi sabittir.

Abdullah b. Mübarek’in bu sözünü, Ahmed b. Abde el Amulî, Vehb b. Zem’a’dan, Sûfyân b. Abdulmelik’den bize aktarmıştır. Yahya b. Musa, İsmail b. ebî Üveys’den naklederek dedi ki: “Mâlik b. Enes namazda tekbîr esnasında ellerin kaldırılması görüşünde” idi. Yine Yahya da Abdurrazzak’tan naklederek şöyle der: “Ma’mer de namazda tekbîr esnasında ellerin kaldırılması” görüşündeydi.

Carud b. Muâz’dan şöyle dediğini işittim: Sûfyân b. Uyeyne, Ömer b. Harun ve Nadr b. Sümeyl namaza başlarken rükû’a giderken ve rükû’dan doğrulurken ellerini kaldırırlardı.

 

SADECE NAMAZA BAŞLARKEN ELLERİN KALDIRILMASI

Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Size Rasûlullah (s.a.v.)’in namazı gibi bir namaz kıldırayım mı? dedi ve namaz kıldı sadece başlangıç tekbîrinde ellerini kaldırdı.” (Nesâî, İftitah: 1; Ebû Dâvûd, Salat: 116)

ž Bu konuda Berâ b. Âzib’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Mes’ûd’un bu hadisi hasendir. Sahabe ve tabiin alimlerinden pek çoğunun görüşü bu hadis üzeredir. Sûfyân es Sevrî ve Küfeliler gibi.

 

RÜKÛ’ ANINDA ELLERİ DİZLER ÜZERİNE KOYMAK

Ömer b. Hattâb (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ruku anında elleri dizlere tutmak sünnet kılınmıştır, sizde rükû’da ellerinizi dizlerinize tutunuz.” (Nesâî, Tatbik: 93; Ebû Dâvd, Salat: 145)

ž Bu konuda Sa’d, Enes, Ebû Humeyd, Ebû Üseyd, Sehl b. Sa’d Muhammed b. Mesleme ve Ebû Mes’ûd’tan da birer hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ömer’in bu hadisi hasen sahihtir. Sahabe, Tabiin ve sonraki dönemlerin ilim sahibleri bu konuda hemfikirdirler. Sadece İbn Mes’ûd ve arkadaşlarından bir kısmı, “Tatbik” denilen rükû’da iki eli birbirine yapıştırarak dizler arasına koymayı rivâyet etmişlerdir ki, ilim adamlarının yanında bu tür yapmak şekli kaldırılmıştır.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle diyor: Biz önceleri rükû’da değişik bir şekil yapardık sonra bize bu şekil yasaklandı ve ellerimizi dizlerimiz üzerine koymamız emredildi. (Nesâî, İftitah: 93; Buhârî, Sıfatıssalat: 37)

ž Kuteybe bu hadisi bize Ebû Avâne, Ebû Ya’fûr, Musab b. Sad ve babası Sa’d b. ebî Vakkâs’tan bu şekilde rivâyet etmiştir. Ebû Humeyd es Saidî’nin ismi ise, Abdurrahman b. Sa’d b. el Münzir’dir. Ebû Useyd es Saidî’nin ismi ise, Mâlik b. Rabiâ’dır. Ebû Hasîn adı ise: Osman b. Âsım el Esedî’dir. Ebû Abdurrahman es Sülemî’nin adı ise Abdullah b. Habib’tir. Ebû Ya’fûr’un ismi, Abdurrahman b. Ubeyd b. Nistas’dır. Ebû Ya’fûr el Abdî’nin adı ise Vakîd olup Vakdan olduğuda söylenir. Abdullah b. ebî Evfâ’dan rivâyet eden budur. Her ikisi de Küfelidir.

 

RÜKÛ’DA KOLLARI KOLTUKTAN AYIRMAK

Sehl b. Sa’d (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebû Humeyd, Ebû Üseyd, Sehl b. Saîd ve Muhammed b. Mesleme bir araya gelip Rasûlullah (s.a.v.)’in kıldığı namazından bahsettiler, Ebû Humeyd dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.)’in kıldığı namazı en iyi bileniniz benim, “Rasûlullah (s.a.v.) rükû’a vardığında diz kapaklarını tutar gibi ellerini diz kapakları üzerine koydu ellerini gererek koltuklarından araladı.” (Buhârî, Sıfat-ıs Salat: 39; Nesâî, İftitah: 93)

ž Bu konuda Enes (r.a.)’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ebû Hümeyd’in hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisteki şekli benimsemişler ve erkeğin rükû’da ve secdelerde ellerini yanlarından aralamasını kabul etmişlerdir.

 

RÜKÛ’ VE SECDELERDE OKUNACAK DUALAR

İbn Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz rükû’a varınca rükû’ halinde iken üç sefer; “Sübhane Rabbiyelazim” derse yaptığı rükû’ tamam olur, bu en azıdır. Secdeye varınca secdelerinde de üç kez “Sübhane Rabbiyel a’la derse secdeleri tamam olmuş olur, buda en az söylenmesi gereken miktarıdır.” (Buhârî, Sıfat-ıs Salat: 42; Nesâî, İftitah: 102)

ž Bu konuda Huzeyfe ve Ukbe b. Âmir’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Mes’ûd’un hadisinin senedinde kopukluk vardır. Çünkü Avn b. Abdullah b. Utbe, İbn Mes’ûd’a ulaşmamıştır. İlim adamları bu hadise göre amel etmişlerdir. Namaz kılan kimsenin rükû’ ve secdelerinde üçten az tesbih yapılmamasını benimsemişlerdir.

Abdullah b. Mübarek’den şöyle rivâyet ediliyor: “Ben imâmın namazında beş tesbih getirmesini severim ki böylece cemaat üç tesbihe yetişebilir. İshâk ve İbrahim de bu görüştedir.”

Huzeyfe (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte namaz kılmıştı. Rasûlullah (s.a.v.) rükû’da “Subhane Rabbiyelazim” secdelerinde ise; “Subhane Rabbiyel A’la” derdi. Okuması anında rahmet ayeti gelince duraklar ve Allah’tan rahmetini isterdi, azab ayetine gelince de duraklar ve Allah’a sığınırdı.” (Buhârî, Sıfat-ıs Salat: 42; Nesâî, İftitah: 102)

Şu’be’den de bunun bir benzeri hadis rivâyet edilmiştir.

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

 

RÜKÛ’ VE SECDELERDE KUR’ÂN OKUNMAZ

Ali b. ebî Talib (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) ipekli ve sarıya boyanmış elbise giymekten, altın yüzük kullanmaktan ve rükû’da Kur’ân okumaktan yasakladı.” (Müslim, Salat: 41; Nesâî, İftitah: 97)

ž Bu konuda İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ali (r.a.)’in hadisi hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından tabiinden ve sonraki dönem alimlerinin görüşü böyle olup ruku ve secdelerde Kur’ân okumayı mekruh görmüşlerdir.

 

RÜKÛ’ VE SECDELERDEN SONRA BEL DOĞRULTULMALIDIR

Ebû Mes’ûd el Ensarî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Rükû’ ve secdelerden sonra belini doğrultmayanın namazı caiz olmaz.” (Buhârî, Sıfat-ıs Salat: 42; Nesâî, İftitah: 88)

ž Bu konuda Ali b. Şeyban, Enes, Ebû Hüreyre ve Rifâa ez-Zürakî’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ebû Mes’ûd’un hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönem ilim adamları bu görüşte olup secde ve rükû’ dan sonra bel doğrultulmalıdır.

Şâfii, Ahmed ve İshâk bu hadisten dolayı, secdelerden ve rükû’ dan belini doğrultmayan kimsenin namazının fasid olduğuna kanaat getirmişlerdir. Ebû Ma’mer’in adı “Abdullah b. Sahbere” dir. Ebû Mes’ûd el Ensarî el Bedrî’nin adı ise Ukbe b. Amr’dır.

 

RÜKÛ’ DAN KALKINCA NE SÖYLENİR?

Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) rükû’ dan başını kaldırdığında “Semiallahü limen hamideh, Rabbena ve lekel hamd milessemavati ve milel arzı ve mile ma beyne hüma ve mile ma şi’te min şey’in ba’du” derdi. (Buhârî, Sıfat-ıs Salat: 45; Müslim, Salat: 42)

ž Bu konuda İbn Ömer, İbn Abbâs, İbn ebî Evfâ, Ebû Cuhayfe ve Ebû Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ali (r.a.)’ın bu hadisi hasen sahihtir. Bir kısım ilim adamının görüşü böyledir. Şâfii’de aynı kanaatte farz ve nafile tüm namazlarda böylece söylenmelidir der. Bazı Küfeliler bu şekilde farz namazlarda söylenmez nafilelerde söylenmelidir derler. Tirmîzî: Hadisin râvîlerinden Ebû Seleme’ye Macişunî denmesi macişun’un oğlu olmasındandır.

 

RÜKÛ’ DAN KALKINCA BAŞKA NE SÖYLENİR?

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “imâm, Semiallahü limen hamideh dediğinde; siz, Rabbena ve lekel hamdü deyin, çünkü bu sözü meleklerin sözüne denk gelen kişinin geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Sıfat-ıs Salat: 44; Müslim, Salat: 42)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönem ilim adamlarından bir kısmının görüşü budur. Ve, imâm: “Semiallahu limen hamideh” deyince arkasındaki cemaat “Rabbena lekel hamd” demelidir derler. Ahmed bunlardandır. İbn Sirîn ve başkaları imâmın arkasındaki cemaat aynen imâmın söylediği gibi “Semiallahu limen hamideh” ve “Rabbena lekel hamd” demelidir derler. Şâfii ve İshâk bu görüştedirler.

 

SECDEYE GİDERKEN DİZLERİ ELLERDEN ÖNCE YERE KOYMAK

Vâil b. Hucr (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’i namaz kılarken gördüm secdeye giderken dizlerini ellerinden önce yere koyar ve ayağa kalkacağı zaman ellerini dizlerinden önce kaldırırdı.” (Müslim, Salat: 45; Nesâî, İftitah: 128)

ž Tirmîzî: Hasan b. Ali’nin hadisinde şu fazlalık vardır, Yezîd b. Harun diyor ki: Şerik Âsım b. Kuleyb’den sadece bu hadisi rivâyet etmiştir.

Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Şerik’den başka bu hadisi rivâyet eden bilmiyoruz. İlim adamlarının çoğunluğu bu hadise göre amel ederler ve secdeye gider ken dizlerin ellerden önce konulması ayağa kalkarken de eller dizlerden önce kaldırılmalıdır demektedirler. Hemmâm b. Âsım bu hadisi rivâyet ederken sahabeyi atlıyarak yani Vâil b. Hucr’u söylemeksizin Rasûlullah (s.a.v.)’den rivâyet etmiş gibi bize aktarmıştır.

 

SECDEYE GİDERKEN DİZLERİ Mİ YOKSA ELLERİ Mİ ÖNCE KOYMALI?

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden herhangi biriniz namazda devenin çömelmesi gibi yani önce ellerini sonra dizlerini koyuyor.” (Nesâî, İftitah: 128; Dârimî, Salat: 74)

ž Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen garibtir. Bu hadisi Ebû’z Zinad’ın bu rivâyetini sadece bu şekliyle biliyoruz. Bu hadis ayrıca Abdullah b. Saîd el Makburî ve babasından ve Ebû Hüreyre’den de rivâyet edilmiştir.

Abdullah b. Saîd el Makburî’yi hadisçilerden Yahya b. Saîd el Kattan ve başkaları zayıf sayarlar.

 

SECDE ANINDA ALIN VE BURUN NASIL OLMALIDIR?

Ebû Humeyd es Saidî (r.a.): “Rasûlullah (s.a.v.) namazda secdeye vardığında alnını ve burnunu yere koyar, kollarını yanlarına yapıştırmaz ellerini de omuz hizasına gelecek şekilde koyardı.” (Müslim, Salat: 46; Nesâî, İftitah: 143)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs, Vâil b. Hucr ve Ebû Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir. Ebû Humeyd’in hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadise göre amel ederler ve secde esnasında alın ve burun yere konulmalıdır. Burun konulmaksızın sadece alın konulursa bazı ilim adamlarına göre caiz olurken kimileri de caiz olmaz demektedirler.

 

SECDEDE YÜZ NEREYE KONMALI?

Ebû İshâk (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Berâ b. Âzib’e; Rasûlullah (s.a.v.) secdeye vardığında yüzünü nereye koyardı diye sormuştum da o da iki ellerinin arasına diye cevap verdi.” (Nesâî, İftitah: 129)

ž Tirmîzî: Bu konuda Vâil b. Hucr ve Ebû Hümeyd’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Berâ hadisi hasen sahih garibtir. Bazı ilim adamları bu hadise göre amel etmekte olup ellerini kulakları hizasına yakın koyarlardı.

 

SECDE YEDİ ORGAN ÜZERİNDE YAPILMALIDIR

Abbâs b. Abdulmuttalib (r.a.)’den rivâyete göre, O, Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle işitmiştir: “Kul secde ettiğinde yedi organı da secde etmiş olur yüzü, iki eli, iki ayağı.” (Müslim, Salat: 44; Nesâî, İftitah: 130)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs, Ebû Hüreyre, Câbir, Ebû Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Abbâs hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadise göre amel etmişlerdir.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), yedi organı üzerine secde etmesi emredildi saç ve elbisesini toplaması da yasaklandı.” (Müslim, Salat: 44; Nesâî, İftitah: 130)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

 

SECDEDE KOLLAR KOLTUKLARDAN ARALANMALI

Ubeydullah b. Abdullah b. Akram el Huzaî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Babamla birlikte Arafat’ta bulunan Nemîre ovasında bulunuyordum bir kafile oraya gelmişti bir de gördüm ki; Rasûlullah (s.a.v.) namaz kılıyor. Abdullah diyor ki: secde esnasında kollarını koltuklarına yapıştırmadığı için koltuk altının beyazlığını görüyor gibiyim.” (Müslim, Salat: 45; Nesâî, İftitah: 142)

ž Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs, İbn Buhayne, Câbir, Ahmer b. Cez’, Meymûne, Ebû Humeyd, Ebû Mes’ûd, Ebû Useyd, Sehl b. Sad, Muhammed b. Mesleme, Berâ b. Âzib, Adiyy b. Amîre ve Âişe (r.anha)’dan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Ahber b. Cez’ Peygamber (s.a.v.)’in ashabından olup bir tek hadis rivâyet etmiştir.

Tirmîzî: Abdullah b. Akram hadisi hasendir. Bu hadisi sadece Dâvûd b. Kays’ın rivâyetiyle bilmekteyiz. Abdullah b. Akram’ın Peygamber (s.a.v.) bundan başka hadis rivâyet ettiğini bilmiyoruz. Sahabeden pek çok ilim adamları bu hadise göre amel etmişlerdir. Abdullah b. Erkâm ez-Zührî, Peygamber (s.a.v.)’in arkadaşlarından olup Ebû Bekir (r.a.)’ın katibidir.

 

SECDEDE BAŞKA KİMSELERİ RAHATSIZ ETMEMEK

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz secdeye vardığı zaman köpeğin kollarını yayması gibi yaymak suretiyle başkalarını rahatsız etmesin, normal bir şekilde dursun.” (Nesâî, İftitah: 140; Müslim, Salat: 45)

ž Tirmîzî: Bu konuda Abdurrahman b. Şibl, Enes, Berâ, Ebû Humeyd ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Câbir’in hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadise göre amel etmekte olup secdede normal durulması gerektiğini yırtıcı hayvanların yayılması gibi yayılmayı hoş görmemişlerdir.

Katâde (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Enes (r.a.)’den işittiğime göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Secdede kollarınızı; köpeğin kollarını yayması gibi yayarak çevrenizdekileri rahatsız etmeyin, normal bir şekilde durun.” (Nesâî, İftitah: 140; Müslim, Salat: 45)

ž Bu hadis hasen sahihtir.

 

SECDE ANINDA ELLERİ YERE KOYUP AYAKLARIN DİKİLMESİ

Sa’d b. ebî Vakkâs (r.a.)’ın babasından rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) secde anında ellerin yere konulması, ayakların ise dikilmesini emretti.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

Âmir b. Sa’d’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) secde anında ellerin yere konulmasını emretti diyerek hadisin aynısını aktarmış fakat “babasından” kaydını zikretmemiştir.

ž Tirmîzî: Yahya b. Saîd el Kattan ve pek çok kimsenin Muhammed b. Aclan, Muhammed b. İbrahim, Âmir b. Sa’d’den rivâyet edilen; “Peygamber (s.a.v.)’in secde anında ellerini yere yayıp ayakların ise dikilmesini” emrettiği hadisi mürsel olup Vüheyb’in hadisinden daha sahihtir, ilim adamları bu konuda birleşmişler ve bu hadis-i şerifteki şekli tercih etmişlerdir.

 

SECDE VE RÜKÛ’ DAN DOĞRULUNCA BELİN DOĞRULTULMASI

Berâ b. Âzib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), rükû’ dan ve secdeden doğrulduğu anda dimdik duruma gelirdi.” (Müslim, Salat: 46; Nesâî, İftitah: 88)

ž Tirmîzî: Bu konuda Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Muhammed b. Beşşâr bu hadisin bir benzerini rivâyet etmiştir.

ž Tirmîzî: Berâ hadisi hasen sahihtir. İlim adamları, uygulamalarını bu hadis-i şerife göre yapmışlardır.

 

RÜKÛ’ VE SECDELERDE İMAMDAN ÖNCE DAVRANMAMAK

Berâ (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber namaz kıldığımızda, O rükû’ dan başını kaldırıp secdeye gidinceye kadar hiçbirimiz belimizi eğmezdik o secdeye varınca bizde secde ederdik.” (Müslim, Salat: 25; Dârimî, Salat: 72)

ž Bu konuda Enes, Muaviye, Sahib-ül Cüyûş lakabıyla anılan, İbn Mes’ade ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Berâ’nın hadisi hasen sahihtir.

İlim adamları bu hadise göre amel ederler ve derler ki: imâmın arkasındaki cemaat imâma her yönden uyacaklardır. imâm rükû’a gidince rükû’a varacaklar kalkınca onlarda kalkacaklardır. Bu konuda ayrı düşünen yokur.

 

İKİ SECDE ARASINDA TOPUKLARI YAYIP KALÇA ÜZERİNE OTURMAMAK

Ali (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle demiştir: “Ya Ali kendim için sevdiğimi; senin için de severim, kendim için hoşlanmadığım bir şeyi; senin için de hoşlanmam öyleyse iki secde arasında topuklarını yayıp kalçanın üzerine oturma!” (İbn Mâce, İkame: 22)

ž Tirmîzî: Bu hadisi sadece Ebû İshâk’ın, Hâris’den gelen bu şekliyle bilmekteyiz. Bazı ilim adamları hadisi rivâyet eden tek gözlü olan Hâris’in zayıf olduğunu kaydetmişlerdir. Pek çok ilim adamı da bu hadisle amel ederek topukları dikerek oturmayı hoş görmemişlerdir. Yine bu konuda Âişe, Enes ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.

 

NAMAZDA TOPUKLAR DİKİLEREK OTURULABİLİR Mİ?

Ebû’z Zübeyr (r.a.)’den rivâyete göre, o Tavûs’dan şöyle işitmiştir: İbn Abbâs (r.a.)’ya: “Topukları dikerek oturmanın hükmünü sorduk.” “Sünnettir” dedi. “Kişiye veya ayağına zahmet verir görüşündeyiz” dedik. “O, Peygamber (s.a.v.)’in sünnetidir” dedi. (İbn Mâce, İkame: 22; Müslim, Salat: 46)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yapmakta olup, ayakları dikerek oturmakta bir sakınca görmemektedirler. Mekkeli bazı alim ve fıkıhçılar da bu görüştedirler.

İlim adamlarının çoğu ise iki secde arasında ayakları dikerek oturmayı hoş karşılamamışlardır.

 

İKİ SECDE ARASINDA NASIL DUA EDİLİR?

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: Rasûlullah (s.a.v.), iki secde arasında: “Allahümmâğfirli verhamnî vecburnî vehdinî verzuknî” (Ey Allah’ım beni bağışla bana acı bana afiyet ver beni doğru yoluna hidayet et ve beni dünyada ve ahirette hayırlı rızıklarla rızıklandır) derdi. (Müslim, Salat: 42; İbn Mâce: İkame: 23)

Hasan b. Ali el Hallâl (Hulvanî), Yezîd b. Harun, Zeyd b. Hubab, Kamil Ebûl A’lâ’dan da bu hadisin bir benzeri rivâyet edilmiştir.

ž Tirmîzî: Bu hadis garibtir.

Aynı şekilde, Ali (r.a.)’den de böylece rivâyet edilmiştir. İmâm-ı Şâfii, Ahmed ve İshâk farz ve nafile tüm namazlarda bu duanın okunmasını caiz görmüşlerdir. Kimi ilim adamları ise bu hadisi Kamil ve Ebûl A’lâ’dan mürsel olarak rivâyet etmişlerdir.

 

SECDEYİ RAHAT BİR BİÇİMDE YAPMAK

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabı secdede elleri yanlardan, karnı, dizlerden aralamanın zorluk vereceğinden şikayet ettiler de “Dirsekleri dizlere dayamakla rahatlayın” buyurdular. (Dârimî, Salat: 79; İbn Mâce: İkame: 21)

ž Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Bu hadisi sadece Ebû Salih’in, Ebû Hüreyre’den rivâyetiyle bilmekteyiz Leys ve İbn Aclan da hadisin râvîlerindendir.

 

SECDELERDEN KALKIŞ NASIL OLMALI?

Mâlik b. Hüveyris el Leysî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: “Mâlik, Rasûlullah (s.a.v.)’i namaz kılarken gördü. Namazın tek rek’atlarında istirahat oturması denilen oturmayı yapmadan kıyama kalkmazdı.” (Nesâî, İftitah: 179)

ž Tirmîzî: Mâlik b. Hüveyris’in hadisi hasen sahihtir. Bir kısım ilim adamları bu hadisle amel ederler. İshâk ve bazı arkadaşlarımızın görüşü de böyledir. Mâlik’in künyesi Ebû Süleyman’dır.

 

SECDEDEN KIYAMA KALKIŞTA NASIL YAPILMALI?

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) secdelerden kalkarken ayaklarının sırtı yere değmeksizin kalkardı.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

ž Tirmîzî: İlim adamlarının ameli bu hadis üzere olup, birinci ve üçüncü rek’atlarda ayakların üstü yere değdirilmeksizin ayağa kalkmaya tercih etmişlerdir.

Hâlid b. İyas, Muhaddisler tarafından zayıf kabul edilir. Kendisine Hâlid b. İyas’da denilir. Tev’eme’nin azatlısı Salih’e, Salih b. ebi Salih denilir. Ebû Salih’in ismi Nebhan olup Medînelidir.

NAMAZLARDA OTURUŞLARDA NE OKUNMALI?

Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) çift rek’atlarda oturttuğumuzda şöyle okumayı bize öğretti:

التَّحِيَّاتُ لِلَّهِ وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّبَاتُ السَّلامُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ السَّلامُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللَّهِ الصَّالِحِينَ أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ

“Dilimizle, vücudumuzla ve tüm mallarımızla yapılan ibadetlerin hepsi sadece Allah’a mahsustur. Tüm kulluk ve ibadetler ondan başkasına yapılamaz. Ey son Peygamber olan Muhammed (s.a.v.)! Allah’ın rahmeti, bereketi selam ve selameti senin üzerine olsun. Yine Allah’ın selam ve saadeti bizim üzerimize ve Allah’ın; hayırlı ve iyi işler işleyen kullarına olsun. Ben kabul eder ve şâhidlik yaparım ki Allah’tan başka gerçek ilah yoktur. Yine kabul eder ve şâhidlik yaparım ki Muhammed (s.a.v.), Allah’ın kulu ve peygamberidir.” (Nesâî, İftitah: 193; İbn Mâce, İkame: 24)

ž Bu konuda İbn Ömer, Câbir, Ebû Musa ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Mes’ûd’un hadisi başka yollarla da rivâyet edilmiştir. Teşehhüd hakkında Peygamber (s.a.v.)’den rivâyet edilen en sahih hadis budur. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve tabiinden pek çok kişi bu hadisle amel ederler. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Ahmed ve İshâk’ta bunlardandır.

Ahmed b. Muhammed b. Musa bize bildirmiştir. Abdullah b. Mübarek, Ma’mer’den, Husayf’tan aktararak şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’i rüyamda gördüm ve Ey Allah’ın Rasûlü! İnsanlar teşehhüd konusunda ayrılığa düştüler ne yapmalıyız dedim. “İbn Mes’ûd’un teşehhüdüne sarılın” buyurdular.

 

NAMAZDA OTURUNCA NE OKUNUR?

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) bize Kur’ân öğrettiği gibi teşehhedü öğretirdi ve derdi ki:

التَّحِيَّاتُ الْمُبَارَكَاتُ الصَّلَوَاتُ الطَّيِّبَاتُ لِلَّهِ سَلامٌ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ سَلامٌ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللَّهِ الصَّالِحِينَ أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ

“Dilimizle, vücudumuzla ve tüm mallarımızla yapılan ibadetlerin hepsi sadece Allah’a mahsustur. Tüm kulluk ve ibadetler ondan başkasına yapılamaz. Ey son Peygamber olan Muhammed (s.a.v.)! Allah’ın rahmeti, bereketi selam ve selameti senin üzerine olsun. Yine Allah’ın selam ve saadeti bizim üzerimize ve Allah’ın; hayırlı ve iyi işler işleyen kullarına olsun. Ben kabul eder ve şâhidlik yaparım ki Allah’tan başka gerçek ilah yoktur. Yine kabul eder ve şâhidlik yaparım ki Muhammed (s.a.v.), Allah’ın kulu ve peygamberidir.” (Nesâî, İftitah: 191; İbn Mâce, İkame: 24)

ž Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen garib sahihtir. Abdurrahman b. Humeyd er Ruâsî bu hadisi Leys b. Sa’d’ın rivâyeti gibi Ebû’z Zübeyr’den rivâyet etmiştir. Eymen b. Nabil el Mekkî bu hadisi Ebû’z Zübeyr’den, Câbir’den rivâyet etmiş olup mahfuz değildir. İmâm-ı Şâfii: Teşehhüt konusunda bu İbn Abbâs hadisini yol tutmuştur.

 

 NAMAZLARDA OTURUŞLARDA OKUMA SESSİZ OLUR

İbn Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Teşehhüdü gizli okumak sünnettendir.” (Ebû Dâvûd, Salat: 179)

Tirmîzî: İbn Mes’ûd hadisi hasen garibtir.

İlim adamları uygulamalarını bu hadise göre yapmışlardır.

 

 NAMAZIN OTURUŞUNDA OTURMA ŞEKLİ NASIL OLMALIDIR?

Vâil b. Hucr (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Medîne’ye geldim, Rasûlullah (s.a.v.)’in namazını nasıl kıldığını görmek istedim teşehhüt için oturunca sol ayağını yaydı sağ ayağını dikerek ellerini uylukları üzerine koydu.” (Nesâî, İftitah: 186; İbn Mâce, İkame: 22)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Pek çok ilim adamı bu hadisle amel ederler Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek ve Küfeliler bu görüştedirler.

 

NAMAZLARDA OTURUŞ NASIL OLMALIDIR?

Sehl b. Sa’d es Saidî (r.a.)’in bize aktardığına göre, şöyle demiştir: Ebû Humeyd, Ebû Useyd, Sehl b. Sa’d ve Muhammed b. Mesleme bir araya gelerek Rasûlullah (s.a.v.)’in nasıl namaz kıldığını müzakere etmeye başladılar ve Ebû Humeyd dedi ki: “Peygamber (s.a.v.) namazda oturduğu zaman sol ayağını yayar sağ ayağının üst tarafını kıbleye doğru çevirir ellerini dizleri üzerine koyar şehâdet parmağı ile işaret ederdi.” (Nesâî, İftitah: 186; İbn Mâce, İkame: 22)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Bazı ilim adamlarının görüşü böyledir. Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardan olup, “Ebû Humeyd’in hadisine dayanarak; ilk oturuşta sağ ayağını dikerek sol ayağının üzerine; ikinci oturuşta ise ayakları sağa çıkararak kalçalar üzerine oturulmalıdır” demektedirler.

 

NAMAZIN OTURUŞUNDA PARMAKLA NASIL İŞARET EDİLİR?

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Peygamber (s.a.v.) namazın teşehhüdünde oturduğunda ellerini dizleri üzerine koyar sağ elinin başparmağından sonra gelen parmağıyla işaret ederek dua ederdi.” (Dârimî, Salat: 83; Nesâî, İftitah: 189)

ž Bu konuda Abdullah b. Zübeyr, Numeyr el Huzaî, Ebû Hüreyre, Ebû Hümeyd ve Vâil b. Hucr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Ömer’in hadisi hasen garib olup bu şekliyle Ubeydullah b. Ömer rivâyetiyle biliyoruz. Sahabe ve tabiinden bir kısım ilim adamları bu hadise göre amel etmekte olup teşehhütte parmak kaldırmayı tercih etmişlerdir.

Hadisçilerde aynı görüştedirler.

 

 NAMAZIN BİTİRİLMESİNDE SELAM VERME ŞEKLİ

Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) namazın bitiminde sağına ve soluna Esselamü aleyküm ve Rahmetullah diyerek selam verirdi.” (Dârimî, Salat: 87; İbn Mâce, İkame: 28)

ž Bu konuda Sa’d b. ebî Vakkâs, İbn Ömer, Câbir b. Semure, Berâ b. Âzib, Ebû Saîd, Ammâr, Vâil b. Hucr, Adiyy b. Amire ve Câbir b. Abdillah’tan da hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: İbn Mes’ûd hadisi hasen sahihtir. Sahabe ve tabiin dönemi pek çok ilim adamları böylece uygulamışlar Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Ahmed ve İshâk bunlardandır.

 

NAMAZIN BİTİMİNDE SELAM ŞEKLİ

Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.) namazdan çıkacağında önüne doğru bir kere selam verirdi ve sağ tarafına biraz eğilirdi.” (İbn Mâce, İkame: 29)

ž Bu konuda Sehl b. Sa’d’dan hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Âişe (r.anha)’nın hadisini Rasûlullah (s.a.v.)’e ulaştırılmış şekilde bu şekiliyle bilmekteyiz.

Muhammed b. İsmail diyor ki: Züheyr b. Muhammed’den Şam’lılar hoş olmayan hadisler aktarıyorlar. Iraklıların rivâyeti ise daha sahihtir.

Muhammed Ahmed b. Hanbel’den naklederek şöyle diyor: Züheyr b. Muhammed Irak’ta kendisinden rivâyet edilen kimse olmayıp ismini değiştirdikleri başka bir kimsedir.

Tirmîzî: Bazı ilim adamları selam konusunda şöyle derler: Peygamber (s.a.v.)’den gelen rivâyetlerin en doğrusu iki sefer selam vermektir. Sahabe tabiin ve sonraki gelen ilim adamlarının görüşü budur.

Peygamber (s.a.v.)’in ashabından tabiin ve sonraki gelenlerden bir kısmı farz namazlarda selam tek olarak verilir görüşündedirler. Şâfii ise diyor ki dilerse kişi tek selam verir dilerse iki selam verir, ilk selam olmazsa namaz caiz olmaz ikinci selam ise sünnettir.

 

 SELAMI UZATMAKSIZIN VERMEK

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Selamın kelime ve harflerini uzatmamak sünnettir.” (Ebû Dâvûd, Salat: 183)

ž Ali b. Hucr bu hadisi İbn’ül Mübarek’in şöyle yorumladığını söylüyor. Yani “Selamın harflerini uzatmadan” verir.

Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları bu şekli müstehab görmüşlerdir. İbrahim Nehaî’nin şöyle dediği rivâyet olunur: Tekbîr ve selam uzatılmaksızın yapılmalıdır.

Hıkl’ın, Evzâî’nin katibi olduğu söyleniyor.

 

NAMAZIN BİTİMİNDE HANGİ DUA OKUNUR?

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) selam verdikten sonra “Allahümme entesselam veminkes selam tebarekte zelcelali velikram” diyecek kadar otururdu. (Ey Allah’ım sen her türlü kötülük ve eksikliklerden uzaksın, hertürlü huzur rahat ve afiyetler de sendedir. Celal ve ikram sahibi olan sen ne mübareksin.)” (Müslim, Mesacid: 26; İbn Mâce, İkame: 32)

Hennâd (r.a.), aynı senedle bu hadisin benzerini bize aktardı ve “Tebarekte” kelimesinden sonra “Ya” yı ilave etti. (Müslim, Mesacid: 27)

ž Bu konuda Sevbân, İbn Ömer, İbn Abbâs, Ebû Saîd, Ebû Hüreyre ve Muğîre b. Şu’be’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Âişe’nin (298) nolu hadisi hasen sahihtir.

Hâlid el Hazza Âişe’nin hadisinin bir benzerini Abdullah b. Hâris ve Âsım yoluyla bize aktarmıştır.

Yine Rasûlullah (s.a.v.)’den; selamdan sonra:

لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ اللَّهُمَّ لا مَانِعَ لِمَا أَعْطَيْتَ وَلا مُعْطِيَ لِمَا مَنَعْتَ وَلا يَنْفَعُ ذَا الْجَدِّ مِنْكَ الْجَدُّ

(Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur sadece o vardır O’nun ortağı yoktur, her türlü otorite ve saltanat onundur, her türlü eksiksiz övgüler de ona aittir. Hayat veren ve ölümü de meydana getiren o’dur onun gücü her şeye yeter. Allah’ım senin verdiğine engel olabilecek kimse yoktur, vermediğini de verebilecek yoktur, senin yardımın olmadan hiçbir kuvvet sahibine kuvveti fayda vermez.)

Yine Rasûlullah (s.a.v.)’den rivâyet edildiğine göre namazın bitiminde o şöyle derdi.

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

(Çok güçlü ve üstün olan Rabbin tüm kafirlerin vasfettiklerinden yücedir. Selam, gönderilen tüm Peygamberlere olsun, eksiksiz tüm övgüler alemleri yaratan Allah’a mahsustur.) (37 Saffat 180-182)

Rasûlullah (s.a.v.)’in azatlı kölesi Sevbân’dan aktarıldığına göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) namazdan çıkmak istediğinde üç sefer estağfirullah der sonra Allahümme entesselamü veminkesselamü tebarekte yazelcelali velikrami” duasını okurdu. (Müslim, Mesacid: 26; İbn Mâce, İkame: 32)

ž Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Ebû Ammâr’ın ismi Şeddâd b. Abdullah’tır.

 

 İMAM NAMAZINI BİTİRİNCE HANGİ TARAFA DÖNEREK YERİNDEN AYRILIR

Kabîsa b. Hülb (r.a.)’ın babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) bize imâm olur namazın bitiminde sağ ve sol her iki tarafında da dönerek yerinden ayrılırdı.” (İbn Mâce, İkame: 33)

ž Bu konuda Abdullah b. Mes’ûd, Enes, Abdullah b. Amr ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Tirmîzî: Hülb’ün bu hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle amel ederek imâmın dilediği yönde dönerek yerinden ayrılabileceğini söylerler. Sağ ve sol taraftan dönme meselesi sahih olarak rivâyet edilmiştir.

Ali b. Ebi Tâlib: İmamın ihtiyacı ne tarafta ise o taraftan kalkar demektedir.

 

alıntıdır….