Okunduğunda Olmazları Olduran ismi Şerifler

Okunduğunda Olmazları Olduran ismi Şerifler  

Okunduğunda Olmazları Olduran ismi Şerifler
Okunduğunda Olmazları Olduran ismi Şerifler

Allahümme innî eselüke

Yâ Allah! Yâ Rahmân! Yâ Rahîm! Yâ Rabbelâlemîn! Yâ Melik!

Yâ Muhît! Yâ Kadîm! Yâ Kadîr! Yâ Alîm! Yâ Hakîm! Yâ Aliyy! Yâ Azîm!

Yâ Tevvâb! Yâ Basîr! Yâ Veliyy! Yâ Vâsi ‘! Yâ Kâfîy! Yâ Raûf! Yâ Bedî ‘!

Yâ Şâkir! Yâ Vâhid! Yâ Semî ‘! Yâ Kâbid!

Yâ Bâsid! Yâ Hayy! Yâ Kayyûm! Yâ Ganiyy! Yâ Hamîd! Yâ Gafûr!

Yâ Halîm! Yâ İlâh! Yâ Karîb! Yâ Mucîb! Yâ Kaviyy! Yâ Serî ‘!

Yâ H(h)abîr! Yâ Vehhâb! Yâ K(k)âim! Yâ Vâhib! Yâ Sâdık(k)! Yâ Bâis(s)!

Yâ Rak(k)îb! Yâ Hasîb! Yâ Şehîd! Yâ Afuvv! Yâ Muk(k)ît! Yâ Vekîl! Yâ Fâtır!

Yâ Kâhir! Yâ Latîf! Yâ Kâdir! Yâ Muhyî! Yâ Mümît! Yâ Ni’melmevlâ!

Yâ Ni’mennasîr! Yâ Hafîz! Yâ Mecîd! Yâ Vedûd! Yâ Zelarşilmecîd!

Yâ Fe’a’lel li mâ yurîd Yâ Kebîr! Yâ Müteâl! Yâ Hannân! Yâ Mennân!

Yâ Vâris! Yâ Şekûr! Yâ Hallâk! Yâ Gaffâr! Yâ Kerîm! Yâ Hakk!

Yâ Mübîn! Yâ Nûr! Yâ Hâdî! Yâ Fettâh! Yâ Gâfir! Yâ Kâbilettevb!

Yâ Şedîdel i’kâb! Yâ Zâttavl! Yâ Razzâk! Yâ Zelkuvveh! Yâ Metîn!

Yâ Berr! Yâ Melîk! Yâ Muktedir! Yâ Zelcelâli vel ikrâm!

Yâ Rabbelmeşrikayn! Yâ Rabbelmağribeyn! Yâ Bâkî! Yâ Evvel!

Yâ Âhir! Yâ Zâhir! Yâ Bâtın! Yâ Kuddûs! Yâ Selâm! Yâ Mü’min!

Yâ Müheymin! Yâ Azîz! Yâ Cebbâr! Yâ Mütekebbir! Yâ Hâlık!

Yâ Bârî! Yâ Musavvir! Yâ Mübdî! Yâ Müîd! Yâ Ehad! Yâ Samed!

Entüsalliye alâ Muhammediv ve âlihi ve en terzukanî ve cemîa

mey yetealleku bî bitemâmi niamike vedevâmi âfiyetike

Yâ erhamerrâhimîn! 

 

Gıyâsuddîn Muhammed el-Âkûlî (rahimehullah)’ın, senediyle naklettiği bir rivayete göre; Umâre ibni Zeyd (rahimehullah) şöyle anlatmıştır: “Ben Allâhu Te`âlâ’ya âit olan doksan dokuz ismi arıyordum, onları ehli ilme soruyordum. Fakat onlara ulaşamıyordum ve bana onları bildirecek birini de bulamıyordum. Nihayet bir cuma günü Rasülüllâh (sallallahu aleyhi vesellem)’ın Ehl-i Beyti’nden himmet ve istinbat (gizli ilimler çıkartma sıfatının) sahibi bir zâta rastladım, kendisine selam verdim.

Selamım’ aldı, evvelce de benim kendisiyle ve şahsına hürmetim vardı. Alim olmakla birlikte vera` (şüphelerden dahi sakınma) ve ibadet sahibi olan bu zat duası makbul biriydi, kendisinin (tayy-i mekan kerâmetine sahip olduğu ve) Medine’den Mekke’ye çıkıp Arefe günü insanlarla birlikte vakfede bulunduğu, sonra dördüncü gün Medine’ye döndüğüne dair birçok kerâmeti insanlar arasında yaygın idi.

Ben kendisine (İsm-i Azam’ın da içlerinde bulunduğu) bu isimleri sorduğumda mazeret beyan ederek bir süre bana bunları bildirmekten çekindi, benim ısrarım karşısında dayanamayarak benden adını teşhir etmeyeceğime dair söz aldıktan sonra bana: `Ey Umâre! Senin bana şüphesiz inancın, ilme ve hayra rağbetin olmasaydı bunu sana bildirmez-dim, sen de kendilerine güvenmediğin hiç kimseye bunu öğretme. şüphesiz ki bu isimler Allâh-u Te`ala’nın kitabında mevcuttur’ dedikten sonra o ism-i şerifler hangi surelerde geçtiğini açıkladı ve nihayet: `Ey Umare! Bu isimleri Okuduğun zaman şüphesiz ki bunlarda Allâh-u Te`âlâ’nın İsm-i Azamı (en büyük ismi) mevcuttur (bunları Okuduğunda onu da Okumuş olursun).

Bu isimlerle dua etmeye niyetlendiğin zaman öncesinde bir oruç geçmiş olsun ki ben senin perşembe günü oruçlu olup cuma gecesi seher vaktinde bu isimlerle dua yapmanı isterim. Kendisinden başka hiçbir İlah bulunmayan Allâh-u Te`ala’ya yemin ederim ki mümin bir kul Allâh-u Te`alâ’ya bu isimlerle dua ettiğinde Allâh-u Te`ala mutlaka ona icâbet edip kendisine rahmet eder, hatta bu kul suyun üzerinde yahut rüzgarın sırtında yürümek isteyecek olsa da elbette duası kabul edilir’ buyurdu.” Sonra ben kendisinden bu isimleri bana beyan etmesini talep edince bu talebime icabet ederek Yukarıdaki ism-i şerifleri saydı.