“Atabe’nin Aşkı” Dini Hikayeler, Arif Arslan Hoca’dan

“Atabe’nin Aşkı” Dini Hikayeler, Arif Arslan Hoca’dan 

"Atabe'nin Aşkı" Dini Hikayeler, Arif Arslan Hoca'dan
“Atabe’nin Aşkı” Dini Hikayeler, Arif Arslan Hoca’dan

 

İslam’ın o eski muhteşem dönemlerinden Harun Reşit döneminde, Bağdat’ta, gözlerinden başka hiçbir yeri görünmeyen peçeli bir kadın, Pazar yerinde gezerken Atabet’il-Gulam adında bir gençle bir an göz göze gelir. Genç, kadının peşinden ayrılmaz. Bir daha, bir daha görmek ve gözlerine bakmak ister. Kadın alelacele işlerini görüp evine kendini atar. Ama Atabe peşini bırakmaz. Hiçbir şey de demeden günlerce evinin önünde sadık bir köpek gibi bekler. Amacı kadını peçesiyle veya peçesiz bir kere daha görmek…

 

Bakar ki kadın aldırış etmez, oralı değildir. Şiirler yazar, serenatlar söyler ve sesini duyurmaya çalışır.

 

Asil ve üst seviyeden olan kadın, olayı çözmeye çalışır. Derken, pencerenin perdesini hafifçe aralayıp bakar. Adam oradadır ve gitmeye de hiç niyeti yoktur. Kadın hizmetçisini gönderip meramını sordurur. Atabe kadına vurulduğunu söyler. Onu görmek, konuşmak istediğini, aşkını ilan etmek istediğini bildirir. Hizmetçi kadın aynen iletir. Kadın anlar ki durum ciddidir. Adamın adını, sanını öğrenmek üzere tekrar hizmetçisini yollar ve her şeyi öğrenir. Sonra kadın bir not yazıp hizmetçiye verir ve ona iletmesini söyler. Notta şunlar yazılıdır:

 

“Efendim, biz, Pakize bir kadınız. Burada durup beklemeniz ve yaptıklarınız ismetimize ve iffetimize halel getirir, lütfen bizi konu-komşuya daha fazla rezil etmeden buradan gidiniz…”

 

Atabe durumu anlar ve gider. Ancak gerçekten âşık olmuştur ve evinde duramayıp yine geri gelir bu defada biraz daha ısrarla kadını görmek istediğini, ona âşık olduğunu evinin önünden haykırır. Kadın iyice rahatsız olur ve çaresiz balkona çıkıp ona cevap vereceğini söyleyerek, giyinip kuşanıp peçesini takar, evinin balkonuna çıkar ve kendisine cevap vereceğini ama evine gitmesini söyler.

 

Kadınını da yanına alır ve Atabe’nin yanına kadar gider. Selamdan sonra sorar ki:
— Bizim hiçbir yerimiz açık değildir, sizinle de bir sözümüz sohbetimiz olmamıştır. Siz benim neyime âşık oldunuz efendim? Atabe de:

 

— Gözlerinize âşık oldum diye cevap verir. Kadın, ciddiyetle ve nezaketle dinlediği Atabe’den izin isteyip kalkar evine gider. Atabe çok sevinmiş ve en azından geldiği için biraz mutlu olmuştur. Ancak bu mutluluk fazla uzun sürmez. Bir süre sonra hizmetçi kadın çok geçmeden kapıyı çalar ve üzeri örtülü iyi paketlenmiş bir hediye getirir. Atabe hediyeyi önce yüzüne gözüne sürdükten sonra yavaşça açmaya başlar.

 

Önce hediyenin üzerindeki örtüyü kaldırır yavaşça. Sonra onun altındakini kaldırır ve bir notla karşılaşır:

 

“Siz benim gözlerime âşık olduğunuzu söylemiştiniz; onları size gönderiyorum, benim gözlerimin size hakkı örten bir perde olmasını istemem…” şeklinde bir not yazmıştır kadın.

 

Atabe şok olmuştur. Telaşla önünde kapalı duran gümüş kâseyi açınca, karşısında kendisine bakan bir çift göz görür ve bayılıp düşer. Ayıldıktan sonra ne büyük bir hata yaptığını anlar. Secdelere kapanır ve saatlerce günlerce kalkmaz. Gözyaşlarıyla sabah akşam kendisini affetmesi için Allah’a yalvarır. Sonra nihayet olgunlaşıp erer ve genç Atabe’den hiç eser kalmaz. Mecazi aşkı hakikisine dönüşmüş, gerçek aşkı bulmuştur. Sonra büyük bir evliya olmuş ve adından bu güne kadar bahsedile gelmiştir.

 

Aslında Mevla diyeceğimiz yerde Leyla dersek, mecnun olmak ve mecazi aşkın kucağında boğulmak işten bile değil. Ama gerçekten buna dur demek veya diyebilmek de kaç kişiye nasip olmuştur bilinmez.

 

Bu kitapta bir tane böyle hikâye var. O da günümüz Internet ortamından alınmış. Kim gönderdi, kim yazdı bilmem ama ben yazmadım ben sadece naklettim. Diğerlerinin birçoğu da öyle… Ben sadece gerekli gördüğüm yerlere küçük yorumlar yerleştirdim. Kimin hikâyesi olduğu da çok önemli değil. Çünkü yine Borges’in dediği gibi, hikâyeler halkın ortak malıdır.

 

Arif ARSLAN